47

142 25 1
                                    

1 yıl sonra...

"- Samuel, bebeğim neden ağlıyorsun?"
Gözlerinden pıt pıt yaşlar akan kara saçlı oğlumun gardırobuna saklanıp olduğu yerde büzülerek ağlamasına içim gide gide yanına çöktüm ve kollarımı gövdesine sardım. Anında başını karnıma gömerek iç çeke çeke ağlamaya devam etti.

"- Kulaklarımdan nefret ediyorum!" Şaşırarak gözlerimi kırpıştırdım.

"- Neden nefret ediyorsun ki kulaklarından? Ben onları çok seviyorum bebeğim. Sivri ve uzunlar. Çok zarif görünüyorlar."

"- İşte bu yüzden sevmiyorum. Ben zarif kulaklı olmak istemiyorum. Herkes gibi olsun kulaklarım. Seninkiler gibi olsun." Son cümlesi sayesinde sorununu anlayarak anlayışla kaşlarımı kaldırdım. 

Samuel, Cassandra'nın kanına sahipti. Onu ben doğurmuş olsamda varoluşunun kaynağı ben değildim, sadece yaşama gelişi benim sayemde olmuştu. Onun öz annesi olmadığımın en somut kanıtı ise elf kulaklarıydı. Kulakları ona her zaman benim onun gerçek annesi olmadığımı hatırlatıyordu ve bu Samuel'i çok üzen bir gerçekti. Bana Hailey ve Sirius'tan bile daha çok bağlıydı. Benim öz oğlum olmaması gerçeği onu kahrediyordu.

Bugün onuncu yaş günü kutlamasından kaçıp gitmişti. Nerede olduğunu bulmak benim için zor olmamıştı çünkü ne zaman üzgün hissetse gardırobunun içine tünüyordu. Neden gittiğini anlamamıştım başta ama şimdi anlıyordum. Muhtemelen doğum günü partisindeki çocuklardan biri kulakları hakkında bir yorum yapmıştı ve bu Samuel'i rahatsız etmişti.

"- Ama senin kulakların sana özgü bebeğim. Onlar senin sen olmanı sağlayan şeylerden biri. Diğer kardeşlerinden, babandan ya da benden farklı görünmen kötü bir özellik değil. Aksine bu seni ailemizin içinde özel kılan bir parçan. Hem biz seni dikdörtgen kulaklı olsan bile çok severiz, çünkü sen bizim ailemizin en en en ponçiğisin!"

Son cümlem sayesinde kıkırdayan miniğim kara kaşlarının altından maviş gözleriyle bana tatlı tatlı bakıyordu. Eğilip fındık burnunu öptüğümde yanaklarındaki gamzeleri gösteren güzel bir tebessüm sundu bana.

"- Seni çok seviyorum anneciğim. Keşke senin rahminde can bulmuş olsaydım. Sen harika bir annesin. Ama ben senin çocuğun değilim." Sözleri biterken gözlerini yine bir hüzün bulutu kaplamıştı.

"- Rahmimde can bulmamış olsanda seni ben doğurdum bebeğim. Kısa bir süre olsada sen de benim rahmimde geliştin. Kim ne derse desin sen benim oğlumsun, ben de senin annenim. Bir daha sakın benim çocuğum olmadığını düşünme tamam mı? Buna çok kızarım. Sen benim çocuğumsun ve daima öyle kalacaksın."

"- Ama kanımda başka bir kadınınki akıyor." Dedi dolu gözleriyle. Bu gerçekten nefret ettiği her halinden belliydi.

"- Kanında kimin kanı aktığı umrumda bile değil. Sen benim oğlumsun. Tıpkı ağabeylerin Laren, Roden ve Daniel gibi. Ben sizi kalbime çocuklarım olarak kabul ettim. Kanımız farklı olsada sevgi bağımız aynı. Hepinizi çok seviyorum. Tıpkı Hailey'i, Sirius'u ve Codex'i sevdiğim gibi seviyorum sizi de. Hem ağabeylerinle de farklı kanlardayız ve üstelik onları doğuran da ben değilim ama onlar senin gibi üzülmüyor hiç bu duruma. Çünkü hepsi anneliğin ve evlatlığın sadece aynı kana sahip olmakla ilgili olmadığını biliyor. Sen de bunu bilmelisin Samuel. Sen benim bebeğimsin. Gerçi artık kocaman oldun. Benim koca bebeğimsin artık. Ama benimsin."

"- Seninim değil mi?" Oğluşumun umut dolu yüzüne eğilip yanaklarından öptüm. Pofidik yanakları çok tatlıydı. İmkanım olsa ısırıp ısırıp yerdim minnoşumu.

"- Benimsin tabii. Herkeste bunun farkında. Tek seferde üç kişilik doğum sancısı çekmiş bir anneye tam tersini kimse söyleyemez zaten."

Samuel'in benim oğlum olmadığını iddia edenleri Codex'e yönlendiriyordum. Benim küçük Junior Villain'im ise o mankafaları zehir manyağı ediyordu. Ve böylelikle Hem benim sinirlerim yatışıyordu hem de Codex eğleniyordu.

Koca bir tebessüm yüzünü kaplayınca uzanıp yanağımı öpen Samuel'in tüy kadar hafif öpücüğünü hissedince kıkırdadım. Kimsenin doğurmak istemediği, korkulan embriyonun doğup büyüyünce böyle tatlı, sevgi dolu bir çocuğa dönüşeceğini kimse tahmin edemezdi. Herkesin sandığının aksine benim en yufka yürekli çocuğum Samuel olup çıkmıştı. Yufka değil ponçik yürekliydi hatta o. Benim ponçik mavişimdi.

Onu kucağımda sarıp sarmalarken kalbim sevgiyle dolup taşıyordu.
"- Ee hadi kalk artık koca bebek! Kendi doğum günü partini kaçırıyorsun." Dediğimde hızla toparlanıp ayağa kalktı.

Günün sonunda delice eğlenmiş olacağı partisine geri döndüğümüzde aynı gün doğduğu kardeşleri Hailey ve Sirius'un yanına koşup pastasını üflemeye gitti.

Ruhsuz Düşes CanlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin