"Doktorlara verilen eğitimde "ölene kadar savaşmak" değil, "umudunu yitirene kadar savaşmak" öğretilir. Ölümle mücadele ederken bile, gerçeği kabullenmenin gerekliliğiyle eğitilirler. Bu yüzden, ölümün kaçınılmaz olduğu durumlarda bir hastadan umudu kesmek, onlar için soğukkanlılığın bir parçasıdır.
İnsanların imkânsız görünen durumlarda bile ölümle savaşmayı denemesi, bir doktora tuhaf gelir. Bana da tuhaf gelmişti. Çünkü doktor olarak mantığım bana, kurtarılması mümkün olmayan hayatların peşinden gitmek yerine diğerlerine odaklanmam gerektiğini söylüyordu. Bu yaklaşımım yüzünden, savaş meydanında birçok yoldaşımı yerde, kanlar içinde yatarken terk ettim.
Ancak bu davranışım, bir süre sonra vicdanımı kemiren ve geceleri uykularımı kaçıran en büyük yüklerden biri haline geldi. Canımı kurtarmak için sırtımı döndüğüm yaralı yoldaşlarım, geceler boyu kâbuslarımda karşıma çıktılar. Gözlerindeki sitem, peşimi bırakmadı.
Bir gün, zihnimde taşıdığım bu yükü hafifletmek için Jeon Jungkook'a mektup yazdım. Ona ne kadar pişman olduğumu, zamanda geriye dönebilsem yoldaşlarımla birlikte ölmek istediğimi ve kendimi tam bir korkak olarak gördüğümü anlattım.
Jungkook'un bana verdiği cevap ise, onun karakterine yakışır şekilde hem alaycı hem de bir o kadar rahatlatıcıydı: "Geri çekilenler olmasa, kalanların hikayesini kim anlatacaktı?"
-Jeon Jungkook'un Hayatı. 1988 basım. Jung Hoseok tarafından yazılmış. Sayfa 3.
12. Bölüm: Seul Üniversitesi'nde Neler Oluyor?
Sabahın karanlığı hâlâ cezaevinin taş duvarlarına hükmediyordu. Soğuk koridorlarda yalnızca ara ara yanıp sönen floresan ışıklar ve uyku mahmuru gardiyanların ayak sesleri vardı. Aniden giriş kapısında bir hareketlilik başladı.
Gardiyan Sangwoo, cezaevinin demir kapısını açtığında üç sivil polisle karşılaştı. Polisler teker teker kimliklerini gösterdikten sonra içlerinden biri, "Jeon Jungkook için geldik," dedi. "Savcılıktan iznimiz var."
"Bir sorun mu var?" diye sordu Sangwoo.
Polisler birbirlerine kısa bir bakış attılar, ardından en öndeki soğuk bir ifadeyle konuştu:
"ABD'nin Güney Kore Büyükelçisi Richard Doven'ın kaçırılmasıyla ilgili bazı sorularımız var."Sangwoo'nun gözleri büyüdü. "Büyükelçi mi?" dedi şaşkınlıkla. "Fakat şunu bilmelisiniz ki o mahkumu buraya girdiğinden beri takip ediyorum ve dışarıyla hiçbir iletişimi olmadı."
"Daha fazla zaman kaybetmek istemiyoruz. Bizi sorgu odasına götür."
Sangwoo başını salladı ve polislerin önünde ağır adımlarla koridorda ilerlemeye başladı. Ayak sesleri duvarlarda yankılanıyor, dar geçidin kasvetini artırıyordu. Sorgu odasına vardığında, kemerinden aşağı sarkan anahtarlardan birini çıkardı ve gerginlikten titreyen elleriyle kilidi dikkatlice açtı. Kapıyı yavaşça aralayıp, "Mahkûmu buraya getireceğim," diye mırıldandı.
Sangwoo, yanlarından ayrılırken soğuk terler döküyordu. Büyükelçinin kaçırılması meselesi zihnini kurcalıyordu. Toplantılar sırasında Jungkook'un böyle bir şey ima ettiğini hiç duymamıştı. Eğer bu kadar büyük bir niyeti olsaydı kesinlikle diğer muhaliflerle paylaşırdı, diye düşündü. Ancak yine de şüpheleri zihninin bir köşesinde dolanıp duruyordu.
Taehyung'dan emanet olarak aldığı anahtarı Jungkook'un hücresinin kapısına soktu ve iki kez çevirip açtı. Jungkook da sanki bu anı bekliyormuş gibi hızlıca yataktan doğruldu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kletka | Taekook
FanfictionSosyalist Gazeteci Jeon Jungkook, Güney Kore'deki askeri darbe haberini aldıktan sonra Sovyetler Birliği'nden kaçarak anavatanına geri döner. Güney Kore artık hatırladığı gibi değildir. Sıkıyönetim altındaki halk ile askerler arasında amansız bir ça...