Bölüm 1: Azap Gönlü

20.9K 793 249
                                        

"Bugün annem bana asla anne olmak istemediğini söyledi sevgili günce, ona göre ben hiç doğmaması gereken bir hataymışım. Ona göre ben onu kısıtlayan bir 'engel'den fazlası değilmişim.

Ama bu sözlerine hiç üzülmedim biliyor musun? Her gün duyduğum bu sözler kalbimi hiçte çatlatmadı. Onun gücü bile yetmedi benim bu kalbimi kırmaya.

~Günce'den"

İnsanın hayatta kalma sebebi herkese göre değişir. Kimi mutlu bir aile kurmak için yaşar kimi istediği mesleği eline almak için yaşar. Kimileri hayatının aşkını bulmak için yaşar kimileri de hayallerini gerçekleştirmek için... Ama bu kişilerin bir ortak noktası yok muydu? Günün sonunda herkes üzülmez miydi?

Mutlu biri acıyı tattığında ne hissederdi ki? Kalbi mi kırılır sanıyordunuz siz? Gözyaşı döktüğünde gerçekten üzüldüğünü mü sanıyordunuz? Yoktu öyle bir şey. Gözyaşı dökmesi demek üzüldüğü anlamına gelmez. Bencildi bu kişiler bir kere. Sonuçta gözyaşı döktükleri zaman onları teselli edecek birileri vardı her zaman. Zaten mutluluklarının temel sebebi de buydu.

Bencildi onlar. Sevildikleri halde utanmadan naz yapabilecek kadar bencillerdi. Hiç sevgiyi tatmamış gibi birinin onu sevmesini isteyecek kadar kötülerdi. Yetinmezlerdi bununla da. Dahasını isterlerdi. Mutlu olmak için tüm sevgiyi onlar isterlerdi. Bize ne kalırdı ki geriye...

Annem bana hep bir engel olduğumu söylerdi ancak onun sözlerini dinlemezdim hep. Duyardım ama dinlemezdim. Tamam derdim ona. Sen ne dediysen ben oyum derdim ama onun dediklerini hiç anlamadığım içinde kabul etmezdim içimde. Kızmazdım da. Çünkü benim annem bencil değildi. Bu dünyada sadece benim sevgimi istmezdi o. Ona sesli şekilde bile anne dememi haketmediğimi söylüyordu. Haklıydı. Ona hiç 'anne' dememiştim çünkü hiçbir zaman anne olamamıştı.

Okuduğum kitabın kapağını kapattım. Zaten kaç sayfa okumuştum ki düşüncelerimden...

Gecenin bir saatinde ayağa kalkıp okuduğum kitabı yerine yerleştirdim. Sessiz olmaya dikkat ederken yatağımın dibine ulaştım. Ne kadardır burada oturuyordum bilmiyorum ancak damağım kurumuştu ve ekşimsi bir tat tüm dilimi sarmıştı. Uzun cam bardağın tamamına suyu doldururken koca yudumlarla bitirdim suyu.

Bardağı yerine bırakıp ayağa kalktım ve odadan çıktım. Odadan diyorum çünkü bu oda hiçbir zaman benim odam olmamıştı. Ben bu evde on yedi yıl boyunca yaşayan bir yabancıdan ibarettim sadece. Ne kimsenin görmeye vakit bulduğu ne de kimsenin kovmaya dili varmadığı bir yabancıydım.

Bu evde yaşamamın tek sebebi de soyadımın 'Kibrit' olmasıydı. Dahası değildi. Kan bağı yoktu, benzerlikler yoktu, mutluluk yoktu. Ben sadece basına sunulan bir evlattan başka değildim. Ben sadece onların itibarlarını koruyan bir araçtan başka bir şey değildim.

Merdivenleri sessizce inerken mutfağa yöneldim direkt. Acıkmıştım çünkü gün boyu hiçbir şey yememiştim.

Sessizce buzdolabı kapağını açtım ve ne var ne yok diye inceledim. Evde her zaman bir hizmetçi olurdu ve yemekleri o yapardı ancak günün hangi öğünü olursa olsun yenilen yemeklerin artıkları ve artan yemekler her zaman çöpe giderdi. Annem titiz bir kadındı ve artan yemeklerin akşama kalmasından hiç hoşlanmazdı fakat bana göre tencerede olan bir yemek varsa tencere kapağını kapattıktan sonra o yemek o gün yenilebilirdi. Ayrıca bu titizlik sayılmazdı bana göre ancak kurallar onun elindeydi gün sonunda.

Bomboş dolabın kapağını kapattıktan sonra hemen mutfağa bitişik olan kilere ilerledim. Yemek yapmayı zerre bilmiyordum çünkü bunu benim yerime yapabilecek birileri olmuştu hep. Günlük hayatımda, boş zamanlarımda hep Vals ve piyano ile uğraştığım için çoğu kişinin tercih ettiği hobi aktivitelerle uğraşamıyordum.

GÜNCE | Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin