Uyku mahmuru topraklarını açtığında, göğüsünde ona ahtapot gibi sarılı olan karısını gördü Metehan. İstemsizce kıvrılmıştı dudakları.
Bir eli karısının çıplak sırtında, pürüzsüz yumuşacık âdeta bebek tenini andıran tenindeydi. Zarif bedenini gece çok yormuştu, bunu hayla derin uykuda olmasından anlıyordu.
Ama kalkmalıydı, bugün evde olması gerekiyordu doğru. Fakat son bir işini halledecekti.
Karısını yavaş hareketlerle gövdesinden yatağa bırakırken huysuz bir ses yükseldi Ülkü'den. Ayrılmak istemiyordu, ve bu huysuzca çıkardığı sesinden belliydi.
Hemen geri yapışmıştı Kocasına, burası rahattı. Huzurluydu, güvenliydi ve sımsıcacıktı!
"Yavrum.." dedi Metehan.
"Hmm?" Dedi Ülkü, yavaş yavaş açılan uykusundan henüz çıkamamıştı.
"Sabah oldu bitanem kalkmayalım mı?"
Boğazından hayır anlamında ses çıkardı. Bu tatlı hâline güldü Metehan.
"Güzel karım benim.." saçlarının ferah kokusunu çekti içine. Bir öpücük bıraktı. Kıyamadı bir ân uyandırmaya, evden bir an önce çıkıp o küçük işi halledip geri gelecekti.
"Bebeğim" dedi Metehan tatlı bir tonda.
"Hmm?"
"Benim çok küçük bir işim var, sen uyu ben hemen geri geleceğim"
Ülkü, buz mavilerini hemen açmış, başını kocasının göğsünden kaldırmıştı. Uykulu, bön gözle baktı.
"Nereye ya?" Diye cırtlak bir sesle huysuzlandı.
"Askeriyeye"
"Görev mi?" Dedi ağlamaklı bir sesle.
"Hayır hayır, dedim ya kısa çok küçük bir iş"
"Ne kadar kısa?"
"2 saat kadar"
"Gözlerimi sensiz kapatacağım, ama açtığımda seninle mi olacağım?"
"Söz veriyorum, uyu sen. Gözlerini açtığında yanında olucağım"
"İyi madem sözünü aldım" diyerek Metehan'nın üstüne yasladığı bedenini yatağın boş soğuk kısmına attı.
Üstünde hiç bir şey yoktu, Metehan ise eşofmanla duruyordu. Yataktan doğrulup Ülkü'nün yattığı tarafa geçip oturdu. Üstüne yorganı çekip güzelce kapattı vücudunu.
Şakaklarına, alnına, yanağına ve omzuna öpücükler bıraktı.
Kalkıp hazırlandı, çıktı evden. Kapıyı kilitledi, arabaya ilerledi. Gözleri ise etrafı büyük bir dikkatle taramıştı.
Çalıştırdığı aracını, askeriyeye sürdü. Telefonundan Efe'yi aradı.
"Günaydın Komutanım"
"Günaydın, Gökhan ve Hüseyin'i çağır Askeriyeye gelsinler hemen"
"Onlar askeriyedeler zaten komutanım"
"Tamam, hücreye inin geliyorum"
"Emredersiniz komutanım!"
Telefonu kapatıp koydu, geldiği askeriyenin önüne park edip indi. Hızlıca askeriyenin içine girdi, selam veren askerlerin selamını aldı.
Bir çoğuda şaşkındı, yeni evlenmişti izni vardı ve burada sabahın köründe ne işi var? Diye sorguluyorlardı büyük ihtimalle.
Aldırmadı, hücreye indiğinde Hüseyin, Gökhan ve Efe tam karşısındaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzler Silinmez
Romance"Gözlerin en kıymetli hazinemdi.." Öylesine yazılmış bir asker, doktor kurgusudur.