mine'den
Haberi alır almaz hastaneye koşarken üzerime ne bulduysam geçirmiştim, uykumdan böyle bir haberle uyanmak beynimden vurulmuşa döndürmüştü resmen. Yolda hızla Barış'a haber verip hastaneye geçtiğimde Berkan ve Yunus'un ameliyathane başında olduğunu gördüm.
"Ne oldu?" dedim, telaşla. Dolan gözlerimi onlara dikerken Berkan yanıma adımlayıp kollarını sardı bana. O da ağlıyordu, burnunu çekti. "İzmit'ten dönerken olmuş, yarım saat önce falan." Gözlerimden akan yaşlar dur durak bilmezken geri çekildim. "Ç-çok ağır mı?"
Bilmiyorum dercesine omuz silkti Yunus. Perişan olmuş, duvar dibine sinmiş öylece boşluğa bakıyordu. Ben de yanına çöküp dizlerimi kendime çektim. Oldum olası hastaneler bana tımarhane gibi gelmişti. Boğucu, basık havası; o üzerine sinen ve asla çıkmayan lanet kokusu... Bir sürü serumlar, ilaçlar... Hastane demek benim için büyük bir travmaydı. Annem yıllarca kanser tedavisi görürken buralarda büyümüş sayılırdım. Alışkındım ancak nefret ediyordum, yıldızımız bir türlü barışmamıştı. Kimin barışırdı ki zaten?
Bir süre sonra Barış'ın telaşlı sesi koridorda yankılandığında ayaklanma ihtiyacı hissettim, Berkan ile muhatap olmaması daha iyiydi. Beni görünce Berkan'ı es geçip yanıma geldi. "Ne olmuş, nerde, iyi mi?" Gözlerimden akan yaşları sildim. "İzmit'ten dönerken kaza yapmış, ameliyatta. Durumu bilmiyoruz."
Eliyle yüzünü sıvazlayıp volta atmaya başladı ameliyathane önünde. Herkes gergindi, saatli bomba misaliydi. On beş dakika sonra kadar Okan hoca ve Dursun başkan da gelince gergin bekleyiş öyle devam etmişti. Koskoca hastanede ne bir hemşire geçiyordu ne de bir doktor.
"Sakin ol." dedi Barış, elini omzuma koyarak. O zaman fark etmiştim bacağımı delicesine sarstığımı. Kafamı iki yana salladım. "Çok uzum sürdü, normal mi bu kadar uzun sürmesi?" Barış sessiz kaldığında daha çok ağlamak geldi içimden.
Yakın kaybetmenin ne olduğunu çok iyi biliyordum, ondandır belki de değer verdiğim insanları hayatımdan öyle kolay silip atamıyordum. Bugün varsak, yarın yoktuk çünkü.
Kerem de bu takımda en değer verdiğim insanların başında geliyordu. İş arkadaşlığından fazlaydı bizimkisi, daha doğrusu hepsiyle öyleydi. Şimdi elim kolum bağlı oturmak içime sinmiyordu. Yunus'un söylediğinde göre, direksiyon hakimiyetini kaybederek bariyerlere çarpmıştı. Yanağımın içini ısırdım. Avukatlığımı kullanarak bir ihmal varsa her şeyi yapmaya hazırdım ancak Yunus tamamen kendi hatası olduğunu söyledi, kamera kayıtlarını almışlardı.
Barış Alper'in elleri omzumu sıvazlarken daha kötü hissediyordum kendimi. Elini tutup omzumdan ittiğimde üstelemedi ve Dursun başkanın yanına oturdu. Ameliyathane önü matem yeri gibiydi adeta, kimseden çıt çıkmıyor; herkes umutlu bir haber bekliyordu.
Bir süre sonra, Barış'ın zil sesi ile yankılandı soğuk ve ıssız koridor. O arıyordu.
Çatık kaşları ile kimin aradığına bakıp ayaklanarak açtı telefonu. "Alo?"
"Bilmiyorum, haber yok henüz bekliyoruz." Karşıdakinin dediği şey ile derin bir nefes aldı. "Gerek yok diyorum, uyu sen." Tek elini saçlarından geçirerek yanıtladı, tekrar. "Peki, Medicana'dayız." Telefonu kapatıp tekrar eski yerine geçerken Okan hoca konuştu bu sefer.
"Ailesine haber vermeli miyiz?" Soru bize değil, Dursun başkanaydı. Omuz silkti yaşlı adam. "Bilmiyorum, hiçbir şey düşünemiyorum."
Tekrar hatrı sayılır bir süre sessizliğe gömülürken Yunus daha fazla dayanamayarak ayaklandı ve yürümeye başladı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, dudakları kurumuştu. "Kardeşim..." diye mırıldandı. "Dayan kardeşim..." Kendi kendine konuşuyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙜𝙚𝙣 𝙯 𝙡𝙪𝙫 | barış alper yılmaz.
Fanfictionbarış alper yılmaz'ın başına aldığı bela hayatını tümden değiştirecekti.