15

1.1K 108 22
                                    

gündüz bölüm atsam ölürmüşüm öyle bir duyum aldım...
keyifli okumalar, yorumlarınızı bekliyorum🤍

duru'dan

Kapımın bugünkü üçüncü çalışında ofladım, aynı zamanda ardındaki kişi vurup bağırmayı da ihmal etmiyordu. "Duru, açsana!"

İki gündür kapıma dayanmaktan ve açmamama rağmen gelmeye devam etmekten yorulmamıştı. Sessizce salonumda otururken birkaç kez daha çalıp gitti, telefonlarını da açmıyordum. Kızgındım, çok kızgındım. Benim yerime karar vermiş olmasına kızgındım, böyle fevri davranmış olmasına kızgındım, beni küçük düşürdüğü için kızgındım. Kızmaya çok sebep vardı ancak affetmeye yoktu. Ya da sadece kendimi kandırıyordum, bir sonraki çalışında o kapıyı açacaktım ancak çalmadı.

Neredeyse bir hafta boyunca karşılaşmadık, zaten eve uyumaktan uyumaya giriyordum; daha fazla o sitede durursam kapısına dayanırdım, biliyordum. Pablo'yu bile almaya gelmemişti, muhatap olmamak için Rıfat ağabeye bırakıp çıkmıştım; oradan almıştı.

Yine gecenin oldukça geç bir vakitte bittiği bir günde fazlasıyla dağıtmıştık bizimkilerle. Hakan, yine eve bırakmayı teklif etse de kesin bir dille reddettim. Fazla sarhoş değildim, zaten eve gitmeyecektim. Biraz deniz havası alıp belki de bir süre ağlamak istiyordum. Elbisemin üzerine giydiğim beyaz, ince boleroya daha sıkı sarılıp topuklularımı elime alarak sahile kadar yürüdüm. Her bir adımımda denizin tuzlu kokusunu daha rahat duyabiliyordum, dalgaların kayalara vurma sesi kulaklarımda uğulduyordu.

İstanbul gecelerine göre yollar sakindi, dışarıda insan yok denecek kadar azdı. Belki de gece yarısını çoktan geçmişti saat, telefonumu çıkarıp bakmaya bile mecalim yoktu. Bir hafta boyunca kafa dinleyip uzaklaşacağımı sandığım şeyleri kafama daha da takar olmuştum.

Barış, Barış ve Barış.

Biçimli dudakları, kıvır kıvır sarı saçları ve yeşil, sarı karışımı gözleri zihnimden bir an olsun silinmiyordu. Karşımdaki uçsuz bucaksız deniz misali genzime çektiğim kokusu ise sürekli burnumun ucundaydı sanki, gitmek bilmiyordu. Dişlerimi sıktım istemsizce, banka otururken. Gözlerim de buğulanmıştı, normalde ağlamazdım; neden şimdi ağlıyordum peki?

Beni hayatından tamamen silebilecek olma ihtimali mi canımı acıtıyordu yoksa benim kapısına gidemeyecek kadar gururlu oluşum mu bilmiyordum ancak tek bildiğim Barış Alper'i hayatımın bir köşesine önündeki sıfat ne olursa olsun konumlandırmak istediğimdi.

Etkileniyordum ondan, inkar edilemez bir gerçekti ancak fazlası var mıydı kendim de bilmiyordum. Basit bir hoşlantı olabilirdi belki, uzun zamandır kimseye bir şeyler hissetmiyor oluşum çelişkiye düşürüyordu beni.

Yanağımdan boynuma doğru süzülen yaşı elimin tersiyle silerek derin derin nefes almaya çalıştım. Beynimin içinden Barış'ı lanet olsun ki bir türlü çıkaramıyordum.

"Duru?"

Barış Alper'in sesi kulağıma dolunca irkilerek doğruldum. Tam tepemde, endişeli gözlerle bana bakıyordu. "Ne işin var bu saatte burada?" Çekingen bir tavırla sorduğu soruyu cevapsız bırakıp denize çevirdim tekrar gözlerimi. Çok üşüyordum.

Derin bir nefes alarak önümde eğilip yüzlerimizi eşit seviyeye getirdi. "Kaçma artık benden." Çenemden hafifçe tutarak ona bakmamı sağladığında geri çekilip çekilmemek arasında kararsız kalmıştım ancak kımıldayamadım.

"Kaçtığım falan yok." diye mırıldandım sonunda sessizliğimi bozarak. Titrek bir nefes verip elini çenemden çekip dizlerime koydu ancak hala önümde diz çöker vaziyetteydi. Çıplak dizlerimde hissettiğim sıcak elleri iyi hissettirmişti. "Ne işin var burada?" diye yineledi sorusunu.

𝙜𝙚𝙣 𝙯 𝙡𝙪𝙫 | barış alper yılmaz. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin