Bölümle ilgili yorumlarınızı yazarsanız çok sevinirim:)
Poyraz'dan beklediğim soğukluğu görmemek içimi çok rahatlatmıştı. Beni en çok geren şeylerden biriydi Poyraz'ın tepkisi. Beni nasıl karşılayacağını veya sevip sevmeyeceğini çok merak ediyordum, neyse ki endişelerim yersiz çıkmıştı ve Poyraz karşılaştığımız ilk an bana ısınmıştı. Ben de ona.
O kadar tatlı bir çocuk ki kendisi, annesinin çok şanssız olduğunu düşünmeden edemiyorum. Böylesine mükemmel bir çocuğa sahip olmadığı için çok şanssızdı.
Geldiğimiz ilk an Poyraz beni esir almış gün boyu yaptığı şeylerden hobilerine kadar her şeyi anlatıyordu. Kapı ağzında olan tanışmamızdan sonra Beni kendiyle beraber salona sürüklemiş bavulları içeri almama dahi müsaade etmeden koyu bir sohbete başlamıştık. O karşımda bıcır bıcır konuşurken ben de büyük bir şevkle onu dinliyordum. Bazı bazı zamanlar kelimeleri yutup tam çıkaramıyordu ve şişen yanakları onu ısırma isteği uyandırıyordu bende.
Rüzgar bir süre bizim bu hallerimizi seyredip sohbetimize dahil olmadı, sonrasında telefonu çalınca salondan ayrılıp bizi baş başa bıraktı.
"Sonra uçaklarım var benim!" derken bazı harfleri uzatarak konuşmuştu ve bu sahip olduğu şeylerden büyük bir gururla bahsetmişti. Aynı heyecan ve istekle karşılık verdim.
"Gerçekten mi, ben de uçakları çok severim biliyor musun? Hangi renk uçakların var, pembe var mı mesela?" Ellerini açıp parmaklarıyla saymaya başladı.
"Sarı var, mavi var, kırmızı var, beyaz var..." derken suratı asıldı birden. "Ama pembe uçağım yok ki benim." omuzları düşüp dudakları büzüldü.
"Olsun, sarı da çok güzel. Ben sarı rengi de çok severim." Bu söylediğimle içi biraz olsun rahatlamış gibiydi.
"Gerçekten mi?" diye sordu merakla.
"Evet."
Günü Poyraz'la vakit geçirerek bitirmişken Rüzgar ara ara bize katılsa da genellikle uzaktan bizi izleyip kaynaşmamamız için alan tanımıştı. Akşam saat dokuza gelirken Poyraz daha fazla dayanamayıp uyuyakalmıştı.
Uyumamak için fazlasıyla çaba sarf ettiğini fark etmiştim, sanırım beni bir misafir olarak gördü ve geri döneceğim için gitmeden bol bol vakit geçirelim istiyordu. Yarın da burada olduğumu söyleyince daha fazla uyumamak için direnmedi ve koltukta uyuyakaldı.
Rüzgar oğlunu kucağına alıp odasına götürürken sırtımı yaslayıp derin bir nefes aldım. Nikah elbisem hala üzerimdeydi, bavullarım kapı eşiğinde duruyordu hala. Sanırım beş saat kadar olmuştu eve geleli, henüz nerede kalacağımı bile bilmiyordum.
Rüzgar'a bir süre ayrı odalarda kalalım demiştim, bu yüzden onun odasında kalmayacağımı biliyordum. Ama odam neresi onu bilmiyordum işte.
zoti im!
"Poyraz'ı yatırdım. İstersen sana da kalacağın odayı gösteriyim, sonrasında yorgun değilsen kahve içeriz." Aslında yorgundum ama bir kahveye hayır demezdim.
"Eğer sen yapacaksan olur." Bu dediğimle gülümseyip başını salladı. Sanırım bu tamam demek oluyordu.
Rüzgar iki bavulu ve çantamı kendi alıp bana taşıtmayarak merdivenleri benim ardımda çıkarken koridorun sonunda soldaki odayı işaret edince kapıyı açıp içeri girdikten sonra onun da gelmesi için kapıyı açık tuttum. Rüzgar bavulları kapının eşiğine bırakırken konuştu.
"Yandaki oda da benim, bir şeye ihtiyacın olursa hiç çekinmeden gelebilirsin. Senin odan misafir odası olduğu için banyo yok, koridorun sağında ve benim odamda var. Bir de alt katta var bir tane, ebeveyn banyosu." Etrafı incelerken diğer yandan Rüzgar'ı dinliyordum. Tek kişilik bir yatak, kıyafet dolabı ve boy aynası vardı. Sade ama şık bir odaydı ve sevmiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFHA
ChickLit"Ne iş yaptığımı sormadın?" dedi sorarcasına. "Mesleğinden önce merak ettiğim başka sorular vardı." "Alabildin mi peki cevabını?" diye sordu. "Evet." "Sonuç ne peki?" diye merakla sordu bu kez. Dirseği masaya yaslıydı ve diğer eli hafif kirli sa...