duru'dan
"Duru hanım, imzanız lazım." Ayaklarımı biraz gererek oturduğum yerde dikleştim. Önüme bırakılan kaçıncı dosyaydı bu bilmiyordum ancak imza atmaktan parmaklarım kopmuştu sabahtan beri. Kafamı salladım iç çekerek, mini etekli kadın -isminin ne olduğuna dair zerre fikrim yoktu- odadan çıkınca oflayarak kafamı masaya koydum. Saat akşama geliyordu ve öğlenden beri buradaydım.
Annemin ve aynı zamanda ortağım Melih'in yoğun ısrarları üzerine bir 'uğramak' istemiştim şirkete ancak çalışanlar patronu yakalamış bir sürü iş kilitlemekle meşguldü. Ya da annem şirkete geleyim diye Melih'i fişteklemişti. İkinci seçecek daha makuldü.
Odanın kapısının tekrar tıklatılması ile kaldırdım kafamı. "Gel."
Kırmızı, kumaş pantolonu ve beyaz saten gömleği ile çok hoş bir kadın girdi içeri. "Duru hanım, yeni fotoğraf çekimi için imzanız gerekiyor." Gülümsemeye çalışarak aldım elinden dosyayı. "İmzalayıp gönderirim..." İsmini bilmediğimden bir süre süzdükten sonra gözlerimi kaçırarak tekrar önümdeki dosyalara döndüm.
"Çıkabilirsin." Kadın, topuklularını vura vura çıktı odadan. Ne yapayım, bilmiyorum yani vahiy inmiyor ya bana isminiz.
Dosyalara göz atıp birkaç tanesini imzaladıktan sonra ayaklanıp elime aldım ve çıktım odadan. Normalde asistanım olan Pelin'in gelip alması gerekiyordu ancak onu bekleyemeyecek kadar sabırsızlanarak buradan çıkmanın peşindeydim.
Dosyaları Pelin'in masasına bırakıp tekrar odama adımlarken Melih'i gördüm. Adımlarım duraksadı, her zamanki gibiydi. Jilet gibiydi yani diğer bir deyişle. Saçları, sağa yatıktı. Baştan aşağı süzdüm istemsizce. Kusursuza yakındı resmen.
"Seni burada görmek ne hoş, Duru." dedi gülümseyerek. Ben de güldüm istemsizce. "Yalvarıyorsun dünden beri, gelip bakayım derdi neymiş dedim." Sırıtışı büyüdü ve ellerini ceplerine yerleştirdi. "Benim derdim yok da, annen darlıyor kaç gündür."
Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Kafamı salladım. "Beni de, inanır mısın!" dedim gözlerimi büyüterek. Odama doğru ilerlerken peşimden gelmesini işaret ettim. Odaya benim arkamdan girip kapıyı kapattı ve kalçasını masama yaslayarak kollarını göğsünde birleştirdi.
"Annen sadece babasının mirasını korumaya çalışıyor." Sinirle güldüm, Melih'in dediğine. Aile dostumuzun oğlu olması, ailevi meselelerimize oldukça hakim olduğu anlamına geliyordu.
"Babamdan mı koruyacak?" dedim cama yaslanarak. Gömleğimin birkaç düğmesini açtım istemsizce, nefes almak istiyordum.
Keskin bir bakış gönderdi bana. "Deden sana hayatını adadı Duru, biliyorsun. Eline böyle bir fırsat geçmişken neden kaçtığını anlamıyorum. Hayatın boyunca her şeyden kaçtığın gibi bundan da kaçıyorsun." Dedikleri içimde gram pişmanlık uyandırmazken leopar çerçeveli, numaralı gözlüğümü düzelttim. Normal hayatta gözlük kullanmazdım ancak bugünkü kombinimle uymuştu. Düşüncelerim yine başka yerlere kayarken zor da olsa Melih'e döndüm tekrar.
"Dedemin isteği kimin umrunda sanıyorsun Melih?" dedim kollarımı iki yana açarak. "Annem, babamın geçmesini istemedi diye bana itekledi mevzuyu; başka bir sebebi yok."
Annem ve babamın oldukça git gelli, garip bir ilişkileri vardı. Yaklaşık beş sene önce de bu ilişkilerini tamamiyle kesmiş ve boşanmışlardı. Bu süreçte babam elindeki her şeyi kaybedip kendine yeni bir hayat kurmuştu. Aslına bakarsak Barış'a anlattığım hikayeden biraz farklıydı çoğu şey.
Rize'de doğduğu doğruydu; hatta Barışla aynı sene doğduğumuzu öğrenmiştim ancak ailelerimiz muhtemelen birbirlerini tanımıyorlardı çünkü benimkiler zoraki inşaa ettikleri sımsıcak (!) aileyi kendi elleriyle yıkmakla meşguldü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙜𝙚𝙣 𝙯 𝙡𝙪𝙫 | barış alper yılmaz.
Fanfictionbarış alper yılmaz'ın başına aldığı bela hayatını tümden değiştirecekti.