İyi okumalar,
yorum yapmayı unutmayın....
Phoxebos'un bir haftalık ömrü kaldı, ne yapacağımı bilmiyorum.
Artık pes ettim, beni affet Zaux'als.[Aif'is'in Günceleri, Sayfa 42]
...
Bir, Barry'nin MP3 çalarını almak.
Onun MP3 çaları bana yardımcı olabilirdi, yani sanırım. Onunla yapacağım şey dikkat dağıtmak olacak, böylece Leonard'ın ofisine rahatça girebilir ve dolapları karıştırabilirdim. Leonard, merkezde yankılanan Fransızca müziğin nereden geleceğini anlamak için biraz zaman harcayacaktı ama bu bana en fazla beş dakika zaman kazandırırdı, o beş dakikada o dolapların altını üstünü getirmem gerekiyordu.
Ne bulmayı umuyordum bilmiyorum fakat içimden bir ses, bulacağım şeyin buradaki hayatın gidişatını değiştireceğini söylüyordu.
İki, Ector'u planlara dahil etmek.
O havuç kafanın buradan çıkmak için her şeyi yapacağından emindim, o yüzden onunla bir anlaşmaya varmıştım ve o güvenlik odasındayken bana ait kamera kayıtlarının hepsini silecekti. Ona hala güvenmiyordum ama başka da bir seçeneğim olduğunu sanmıyordum. Beni günün her saati izlediğinden emindim... Şu an bile. Bu sinir bozucuydu, ancak sanırım buna katlanmam gerekiyordu.
Ector'un bana karşı olan karmaşık duygularını anlamak mümkün değildi, onun duygularını kullanmam da beni iyi biri de yapmıyordu.
Aiden'ın yüzüne nasıl bakacağımı da bilmiyordum...
Açıkçası Aiden için neden endişeleniyordum onu da bilmiyordum. Ona karşı herhangi bir duygum var mıydı emin değilim. Ondan etkileniyordum, evet, neticede aşırı çekici ve fazlasıyla yakışıklı, yeri gelince nazik, nasıl konuşmasını bilen, sevdiklerine karşı anlayışlı ve korumacı, gülümsemesi güzel, gamzesi de vardı ve kahverengileri de benim mavi okyanusumun anakarası olabilecek kapasitedeydi.
Ama Ector ile öpüşmeye başladığımda her nedense aklıma Aiden gelmişti ve içimdeki bu aptal hisse engel olamamıştım. Onu öptüğüm için kendimi iğrenç hissediyordum, bu hamleyi hiç yapmamam gerekiyordu belki de.
Üç, Sofia'yı kendi tarafıma çekmeliydim.
Kadının benim soy ismime olan bağlılığını gözlerinde ışıldarken görmüştüm. Babamı takıntı yapacak kadar delirmiş olması benim suçum değildi, babam da suçlu değildi ancak onun bu takıntılığını kullanabileceğime inanıyordum. O gün, Leonard'ın ofisinde ikimiz konuşurken babamın isminin her geçmesinde heyecanlandığını hissetmiştim. Babama korkunç bir bağlılık yemini etmiş gibi görünen Sofia, bana yardımcı olabilirdi.
Dört, bundan sağ çıkamayabilirdim.
Leonard'ın nasıl bir insan olduğunu az çok anlamıştım ve bu zamana kadar yaptığım tüm hataları görmezden gelse de bu yaptıklarımı görmezden geleceğine inancım sıfırdı. Beni o an öldürebilir, bir çöp yığını gibi parçalara ayırabilirdi... Bu düşünce tüylerimi diken diken etmişti. Eğer ondan bir gram insanlık kalmışsa, bütün bunları zaten yapmazdı.
Yui'nin ateşler saçtığı gün, Leonard bana 'eve gidiyorsun' derken ciddi miydi hala merak ediyorum.
Gerçekten eve gidebilir miydim o gün?
Sanmıyorum...
Beş, bu planı uygulamadan önce diğerleriyle son kez konuşmak istiyordum.
Yui, Dani ve Aiden, hatta Jeremy'yle son kez konuşmak istiyordum ve onlarla çaktırmadan da olsa veda konuşması yapabilirdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genesis
Fantasy[TAMAMLANDI] Tuhaf tiplerle dolu hapishanede danışmanlığa başlayan William, aynı zamanda deli bir bilim insanı olan babasının inşa ettiği gizli laboratuvarda zorlu bir yolculuğa çıkar.