14. Bölüm

8.6K 625 301
                                    

Merhaba

Nasılsınız?

Bölüme oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınızzzz

Keyifli okumalar 🦋

Halıyı yıkamayı bitirip içeri girmiştik. Sezen’le birlikte odasına çıktığımızda, o çoktan üzerini değiştirmişti. Bana da siyah bir etek ve bluz vermiş üzerimi değiştirmek için odadan çıkarken, "Hızlı ol, ben kahve yapıyorum," demişti, sonra hızla gitmişti.

Kıyafetlerimi katlayıp bir kenara bırakırken, ıslak olan elbiselerimden bir an önce kurtulmuş, Sezen’in verdiklerini giymiştim. Saçımı toplamaya başlamıştım. Dağılmış saçlarımı ellerimle toparlarken, bir yandan da düşüncelerim yerinde durmuyor, aklımda bir sürü soru dolanıyordu. Aynada son kez kendime bakıp odadan çıktığımda, o anda karşı odanın kapısı da açıldı. Adımlarım, bir anda bedenimin izniyle durdu. 

Göz göze geldik.

Sungur, gözlerini benden çekmeden odasının kapısını kapatırken, çok kısa bir an gözleri üzerime kaydı. Ama dediğim gibi, bu bakışlar sadece bir saniye kadar sürdü. O saniyenin içinde bir şeyler vardı ama ne olduğunu anlayacak zamanım olmadı. 

Bakışlarımı ondan çekerken, merdivenlere yöneldim. İçimde, giderek büyüyen bir stres vardı. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Nefesini hemen arkamda hissettim, Sungur’un varlığı bir anda önümde belirdi. O kadar yakındı ki dengemi kaybedeceğimi düşündüm. 

Neyse ki dengemi kaybetmedim. Ama o nefesin sesini, yavaş kesik kesik duyduğumda, bir an her şeyin fazlasıyla yakın geldiğini fark ettim.

Merdivenin başına doğru adım atarken, saniyelerin bana nasıl saate dönüştüğünü anlamaya çalışıyordum. Hızla ilerlerken, trabzanları sıkıca tutarak aşağıya indim. Ellerim, soğuk metalde kayarken, bir an düşmekten korktum. O an, bir şekilde kendimi toparlamam gerekti. Kalbim, her adımda biraz daha hızlı atıyordu.

Adam yanımda öylece dururken bile dengemi bozuyordu.

İçeri geçtiğimde, Sezen’in kahveleri getirdiğini, hatta kendi kahvesini keyifle yudumladığını gördüm. Birkaç adım atarak ona doğru yaklaştım ve gülerek hemen yanındaki tekli koltuğa yerleştim. "Afiyet olsun," dedim, fincanıma uzanırken. Sezen, telefonunun ekranından kafasını kaldırıp bana gülümseyerek, "Teşekkürler," dedi.

Birkaç saniye boyunca telefonu ile bir şeyler yaptı, parmakları ekranın üzerinde hızla kayarken, ben de kahvemden bir yudum aldım. Sonra telefonu kapattı ve bana döndü.

Gözleri bir anlığına benden kayıp, televizyon izleyen abisine kaydı. "Abi, sen sevmiyorsun diye sana yapmadım, çay koyayım mı?" diye sordu. Sesindeki naif ton, bir an Sezen’in inceliğini bir kez daha hatırlattı bana.

Sinirlenmediği sürece çok tatlı ve güler yüzlü biriydi. Ama damarına basıldığında ne kadar kötü olabileceğini kendi gözlerimle görmüştüm. O yüzden bazen bu kadar naif olması bana diğer tarafını ne kadar iyi gizlediğini düşündürüyordu. 

Sungur, gözlerini ekrandan ayırmadan, yalnızca “İstemiyorum,” diye cevap verdi.

Sezen, cevabın ardından bir an düşünmeden, başını sallayarak başka bir şey söylemeden geriye yaslandı. 

Dakikalar geçerken bir yandan sohbet ediyor, bir yandan da kahvelerimizi içiyorduk. Kahvem bitince, Sezen’in zoruyla fincanı kapatıp soğumaya bıraktım. O esnada Sungur’un ayaklanıp şarjda olan telefonuna ilerlediğini gördüm. O önüne dönmeden ben bakışlarımı çekmek istediğimde kapatığım fincana bakışları takılı kaldı. 

-SAUDADE-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin