"Günün sonunda düşmanımla aynı yatağa girdim. Onun gerçekte kim olduğunu düşünmeyi reddettim. Eğer düşünseydim o yatağa asla sığmazdık.
Gözlerimiz açıkken sessiz kaldık. O sessizlikte düşmanımı daha iyi tanıdım. Her savaştan sonra kazananın kim olduğundan çok, geriye ne kaldığı önemliydi ve biz, geriye kalanlarla birbirimizi tamamlıyorduk; kederle, pişmanlıkla, belki de bir parça umutla.
Yastığın iki yanından birbirimize bakarken, düşmanımın gözlerinde kendimi gördüm. Bu savaşı kazansam bile, kendimden kaçamayacağımı anladım."
- Taş Duvarlardan İçeri Yıldızlar Giremez, sayfa 99
10. Bölüm: Gerçek Düşmanını Unutma
Akşamın ilerleyen saatlerinde restoranın kalabalığı azalmış, masaların üzerindeki mumların ışığı titremeye başlamıştı. Taehyung, ikinci kahvesini bitirirken Kwang Soo'nun anlattığı hikâyeye güldü. Adamın sohbeti çok keyifliydi; kahvenin yumuşak aroması ve Kwang Soo'nun sesi, içindeki gerginliği bir an olsun hafifletmişti.
Kwang Soo, kadehini masaya koyup saatine bir göz attı. "Taehyung, bu akşam için teşekkür ederim," dedi, sesinde içten bir sıcaklık vardı. "Babana verdiğim sözü yerine getirmekten mutluluk duydum. Ama artık seni daha fazla tutmayayım."
Taehyung hafifçe başını salladı. "Hayır, asıl ben teşekkür ederim. Bu akşam hayal ettiğimden daha iyi geçti," dedi dürüstçe. "Ama babamın böyle bir buluşmayı ayarlamış olmasına hâlâ inanamıyorum."
Kwang Soo öne doğru uzandı ve Taehyung'un ceketinin yakasını düzeltti. "Baban seni düşündüğü için böyle şeyler yapıyor. Belki onun yöntemleri biraz... tuhaf olabilir ama niyetinin iyi olduğunu biliyorsun."
Taehyung, bu ani yakınlaşmadan ötürü tuhaf hissetmişti ama bozuntuya vermemek adına dudaklarına bir gülümseme yerleştirdi. "Biliyorum," diye mırıldandı. Restorandan çıkmak için birlikte ayağa kalktılar. Taehyung, bahşişi masaya bıraktıktan sonra Kwang Soo ile kapıya doğru yürüdü. Serin bir yaz akşamı onları karşıladı.
"Eve nasıl döneceksin?" diye sordu Kwang Soo.
"Buraya arabamla geldim," dedi Taehyung. "Ya sen? Bırakmamı ister misin?"
"Hayır, gerek yok, dikkatli git," dedi ve elini Taehyung'un omzuna koyarak hafifçe sıktı. "Sana ulaşabileceğim bir telefon numarası var mı Taehyung?" diye sordu. "Herhalde cezaevi idaresini aramam doğru olmaz."
Bu lafın üzerinde birlikte kıkırdadılar. Taehyung cebinden bir kalem çıkardı ama kâğıt bulamadı. Çaresizce etrafına bakınırken, Kwang Soo elini uzattı ve gülümseyerek, "Buraya yazabilirsin," dedi.
Taehyung biraz çekinerek Kwang Soo'nun bileğini kavradı ve kalemini adamın avucunda gezdirmeye başladı.
"Ev telefonum," dedi Taehyung. Kalemini cebine yerleştirdi. "Akşamları her zaman müsaitim. Arayabilirsin."
Kwang Soo bir adım geri çekilip vedalaştı. "Pekâlâ, seni arayacağım. Kendine iyi bak, Taehyung. Görüşmek üzere."
Taehyung, başıyla hafif bir selam vererek uzaklaştı ve arabasına doğru ilerledi. Hızlı bir hareketle arabasının kapısını açtı ve koltuğa yerleşti. Motorun homurtusu gecenin sessizliğini yırtarken bir an için farların ışığı Kwang Soo'yu aydınlattı.
Kwang Soo, Taehyung'un arabası ufukta kaybolana kadar olduğu yerde durdu. Ardından avucundaki yazıya baktı, parmak uçlarıyla rakamlara dokundu. Onları silmek istemiyordu.
Yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. "Tekrar görüşelim... Taehyung."
***
Sokağa çıkma yasağının başladığına dair siren sesleri sokakları doldurduğunda Taehyung tam zamanında dairesine ulaşmış, ceketini her gün oturduğu koltuğa fırlatmıştı. Salondaki telefon sehpasına doğru yürüdü, parmaklarını döner numara diskine yerleştirirken kafasındaki düşünceler bir an olsun susmadı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kletka | Taekook
FanfictionSosyalist Gazeteci Jeon Jungkook, Güney Kore'deki askeri darbe haberini aldıktan sonra Sovyetler Birliği'nden kaçarak anavatanına geri döner. Güney Kore artık hatırladığı gibi değildir. Sıkıyönetim altındaki halk ile askerler arasında amansız bir ça...