45

210 35 2
                                    

Yaşadığım ani hüzün ve suçluluk duygusunu kimseye belli etmemeye çalışarak yutkundum ve olduğum yerde doğruldum.

Kızarmış gözlerimle karşımda oturan beş çocuğuma baktım ve içime derin bir nefes çektim.
"- Beni kurtarmaktan bahsetmiştiniz. Bunu nasıl yapacaksınız?"

Rahatlamış gibi soluğunu havaya bırakan Marlon'un yüzünde sevinç emareleri yeşerdi.
"- Nihayet kendi canını düşünmeye başladın bebeğim!"

Ona bakarken mahçupca omuzlarımı silkerek gülümsedim.

Sandığının aksine şu anda kendimi değil onu düşünüyordum.

Ölümden hiçbir zaman kaçmamıştım. Üstelik iki kez ölümü tatmıştım zaten. Artık içimde ölüme karşı herhangi bir his kalmamıştı. Ne korku, ne de umut.

Ancak ben öldükten sonra sevgili eşimin canına kıydığı düşüncesi tüm tüylerimi ürpertiyor ve yüreğimde büyük bir duygu karmaşasına neden oluyordu.

İşte tam da bu yüzden ölemezdim.

Bir kez daha olmazdı.

"- Geçmişe dönebileceğimizi öğrendikten sonra seni ve kardeşlerimi nasıl aynı anda yaşatabileceğimiz üzerine uzun uzun düşündük anne. Ve yaptığımız araştırmaların sonucunda negatifin negatifi dengelediğini keşfettik."

"- Nasıl yani?" Diye sordum başımı yana eğerek.

Roden'in sözünü Laren devam ettirdi.
"- Negatifin negatifi nötürlediği fikrini ben ortaya attım ve ispatladım anneciğim. Bir simyacı olduğum için bu konuda pek çok deney yaptım. Son deneyimde altı embiyoyu ikişer ikişer üç farklı rahimde kullandım ve birinden çok olumlu sonuçlar elde ettim."

"- Olumlu sonuç veren deneyde aynı kana sahip iki yıkım gücüne sahip embriyonun tek rahimde birbirlerinin yıkıcı gücünü dengelediğini ve üstelik annenin vücudunu onardığını tespit ettik." Küçük kara yıldızım Sirius'un sözlerine karşılık Marlon düşünceli bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı ve mırıldandı.

"- Kısacası benim kanıma ve gücüme sahip  bir embriyoya daha ihtiyacınız var. Bu embriyo Hailey'in zararlarını önleyecek."

"- Aynen öyle baba!" Sevinçle gülümseyen Laren'in aksine Hailey suçlulukla başını öne eğmiş, kıpırtısızca duruyordu. İçim onun öyle sıkkın oturmasına karşın tepkisiz kalamadı.

"- Canım, sen iyi misin?" Sorumun kendisine yönelik olduğunu anlamadığı için öylece, yine hiç kıpırdamadan olduğu gibi durmaya devam etti. Dudaklarını stresle kemiriyor, elleriyle diz kapağını sıkıyordu.

"- Hailey, canım sen iyi misin?" Diyerek sorumu tekrarladım. İsmini işiten kız irkilerek başını sol çarprazına, benim oturduğum yere çevirdi ve hızlı hızlı gözlerini kırpıştırarak birkaç saniye çehremi seyretti.

"- Ben- ben şey- ben iyiyim, evet. Sen, öhö-öhö, sen iyi misin anneciğim?"

"- Ben iyiyim bebeğim ama sen solgun görünüyorsun. Bir şey canını sıkıyor olmalı. Söyle bakalım annene. Neden bu kadar asık çehren?"

"- Ben..." ellerini inceleyerek mırıldandı. Gözlerinin dolu dolu olduğunu görebiliyordum ama kendini baskı altında hissetmesin diye sesimi çıkarmadan kendini ifade etmesini bekledim.
"- Ben çok özür dilerim anne! Ben sana zarar vermek istememiştim. Vallahi bak! Yemin ederim. Senin rahminde ki hatıralarım aklımda hiç kalmamış ama ben biliyorum kendimi. Sana zarar verdiğimi bile bile almam enerjini. Almamışımdır yani. İsteyerek yapmamışımdır. Çok özür dilerim! Sana zarar verdiğim için çok özür dilerim! Ben‐ ben..." nefesi tıkanarak hüngür hüngür ağlamaya başlamasıyla ne yapacağımı bilemeyerek telaşla ayağa kalktım. Onun oturduğu koltuğa ulaşıpta kollarımı onun vücuduna doladığımda içimde ki çaresiz anne iç güdüleri bir anlığına rahatladı.

Ben sırtını ova ova ağlayan minik yıldızımı sakinleştiredururken Marlon bakışlarını bizim üzerimizden çekerek oğullarına döndü.
"- Peki bu embriyoyu nasıl bulacağız?"

"- Biliyorsun ki biyolojik annemiz Cassandra hamileyken ölmüştü baba. Onun rahminde ki kardeşimiz ise bildiğimiz kadarıyla hâlâ canlı. Sen onu güvenli bir fanusun içinde muhafaza ediyordun. Ona bir taşıyıcı anne aradığını da biliyoruz. Kimse kardeşimize taşıyıcı annelik yapmaya gönüllü olmamıştı. Bu yüzden halen daha doğmamış bir şekilde yaşıyor ve doğurulmayı bekliyor. O da tıpkı senin gibi iblis soyundan gelen bir kara büyücü. Hailey ile aynı soydan geliyorlar. Kan grupları da tutuyor. Bizim fikrimizi göre kardeşimi annemin rahmine enjekte edebiliriz. O da ikizler ile hemen hemen aynı vakitlerde dünyaya gelmeli çünkü gelişimini nerdeyse tamamlamış bir embriyo." Daniel'in uzun konuşması süresince onu dikkatle dinlemiş ve anladığım şeyle gözlerimi şokla açmıştım.

"- Ne?! Cassandra'nın bebeği ölmedi mi!?"

"- Ölmedi..." Diye mırıldandıktan sonra gözleri coşkuyla parlayan Marlon, tekrar Daniel'e döndü.

"- Bunun sonucunda diğer embriyo, Hailey'in karanlık enerjisini bastıracak ve Gracelýnn hayat enerjisini kaybetmeyecek. Yani ölmeyecek. Karımı kaybetmeyeceğim. Üstelik ikizlerim de sağ salim dünyaya gelecek. Ve yıllarca azabını çektiğim, bir gün doğması için tüm yüce şeytanlara yalvardığım bebeğim de yaşama tam anlamıyla gelebilecek." Gözleri heyecanla, umutla ve çokça da sevinçle parıldıyordu. O ışıltılı gözlerini bana çevirerek gülümsedi.
"- Ne diyorsun Tara? Bunu yapabilir miyiz? Benim diğer bebeğimi bedeninde taşımaya razı olur musun?"

Tereddütle gözlerimi kırpıştırdığımı görünce ayağa kalkıp tam karşıma geldi ve önümde diz çöktü. Kollarını bacaklarımın üzerine yaslayıp ellerini belimin etrafına sardı. Koca göbüşüm tam anlamıyla kollarının arkamda kavuşamamasına yol açsa da şu an bunu umursuyor gibi görünmüyordu.
"- Lütfen Tara. Yalvarırım izin ver buna. Seni kaybetmeyeceğim. Bebeklerimizi de kaybetmeyeceğiz. Üstelik bir bebeğimiz daha olacak. Nihayet tüm ailemi yaşatmanın bir yolu çıkmışken karşıma, bunu uygulamalıyız. Lütfen kabul et bu fikri bebeğim. Sana yalvarıyorum kabul et-"

Yakarmalarına devam edecekti ki daha fazla dayanamayarak soğuk dudaklarımı onun sıcak dudaklarına yasladım.

Hareketime karşın bir an donup kalsa da bir sonra ki an dolgun dudaklarıyla alt dudağımı kavramış, beni tutku ve şefkatle öpmeye başlamıştı. Bu iki duyguyu nasıl aynı anda hissettirebildiğini bilmiyordum.

Bedenine daha da yakınlaşmak isteyerek ellerimle omuzlarını kavrayarak onu kendime doğru çektim.

Dudaklarımı tatlı tatlı, şarap içer gibi öperken dilini dilimle buluşturmuş ve ihtirasla inlememe neden olmuştu. Kollarının arasında adeta bir kedi gibi mırlıyordum.

Utançla yüzüm kızarırken odadaki çocukların varlığını hatırlayarak kendimi yavaşça geri çektim. Dudaklarımızı ayırmamdan hiç memnun olmamış olacak ki saniyesinde sevgili eşimin kaşları çatıldı ama anı arzuları yüzünden gölgede bırakmayacak kadar olgun olduğundan alnını alnıma yaslayarak tebessüm etti hemen.
"- Bu kabul ediyorum demek miydi?"

Dudağımın köşesi tıpkı onunki gibi yukarı kıvrılırken içime kesik birkaç nefes çektim.
"- Evet."

Dudaklarına minik bir buse bırakmadan önce tekrar mırıldandım.
"- Sadece senin için..."

Ruhsuz Düşes CanlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin