"- Buraya nasıl geldiniz?"
Sarayının misafir odasında ki koltuklara henüz oturmamışken Marlon aklını kurcalayan soruyu sabırsızlıkla sordu.
Yaşadığımız durumunun şokuna ikimiz de girmemiştik. Ben ölüp dirilmiş bir kadındım, Marlon ise benim yaşadıklarımdan çok daha enteresan şeyler görüp geçirmişti ömrü boyunca.
Bu yüzden soğukkanlılıkla ve -bebeklerimin zarar görmediğini anlayarak- rahatlamış halde odadaki üç kişilik bej rengi yumuşak kanepeye ilerleyip oturdum.
İki koca bebeği taşımak beni yoruyordu.
Gerçi bu yorgunluğu hâlâ hissedebildiğime şükrediyordum.
Benim ardımdan diğerleri de kanepelere ve koltuklara yerleşti ama Marlon ayakta huysuzca dikilmeye devam etti.
Ona gülümseyerek elimi uzattım.
"- Hayatım, kaşlarını çatmayı bırakta yanıma otur."Huysuzluğundan hiçbir şey kaybetmese de dediğimi yaptı.
Ağırlığıyla kanepe hafifçe çökerken kolunun birini belime doladı.
"- Bir açıklama bekliyorum." Sert ses tonu benim de kaşlarımın çatılmasına neden oldu.
Karşımızdaki beş çocukta ona özlemle ve merakla bakıyordu. Bana sarıldıkları gibi ona da sarılmak istediklerini hemen anlamıştım ama bunu yapamıyorlardı çünkü Marlon dev bir buz kütlesi gibi donuk donuk duruyordu.
Karnına dirsek attığımda bunu beklemediği için boğazından dışarıya boğuk bir inleme kaçtı.
Bu sesin sevişmelerimizdeki zevk soluklarını ne kadar andırdığını hissetmek yanaklarımın pembeleşmesine ve kasıklarımda sızlamaya neden oldu.
Aylardır sevişmediğimizden ve ben hamileliğim boyunca kocamı aşerdiğimden şu sıralar epey kolay uyarılır olmuştum.
Bazen makus talihimize sövüyordum.
Ne zaman mutlulukla ve sık sık sevişsek hemen ardından aylarca birbirimize dokunamayacağımız bir durumun içine düşüyorduk.
Benden daha dirayetli olan Marlon'a bazen sinir oluyordum.
Ama konumuz şu an bu değildi.
"- Çocuklara karşı kibar ol Marlon!" Kısık sesli azarıma karşın bana dönüp kaşlarını çattı.
"- Çocuk dediklerinin üçü senden büyük, diğer ikisiyse eminim ki senden yalnızca beş yaş küçük Gracelýnn."
"- Ayy yaşın ne önemi var?! Bir anne için çocuğu seksen yaşında da olsa hâlâ çocuktur."
"- Çünkü annesi çocuktan yaklaşık yirmi yaş büyük olur bebeğim." Alayla tek kaşını kaldırdığında öfkelenerek dişlerimi sıktım.
"- Yine de onlar bizim çocuklarımız!"
"- Hiçte değil." Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde bağlayan adama şaşkınlıkla bakıyordum ama sözünü geri almadı.
"- Nasıl değil?!"
"- Benim şu an odalarında uyuyan üç küçük oğlum ve şu an annelerinin rahminde olan iki bebeğim var zaten Gracelýnn. Bu insanların benim çocuğum olduğunu kabul etmem için hiçbir gerekçe yok anlayacağın."
"- Ama onlar senin çocuğun!"
"- Kim demiş?"
"- Ben diyorum!"
Tartışmamız daha da hararetlenecekti ki Daniel kuru bir öksürükle araya girdi.
"- Anne, baba. Lütfen bizim yüzümüzden kavga etmeyin."Roden devam etti.
"- Babam haklı anne. Zaten şu an kendi zamanında çocukları varken bizi de çocuğu olarak görmemesi normal.""- Hem şöyle düşünmek lazım, o bizim anılarımız olan babamız. Ama biz onun anılarında henüz yaklaşık yirmi senelik bir zaman kaplamadık. Yani bizi tam anlamıyla tanımıyor. Bu yüzden bize ekstra bir ilgi göstermesine gerek yok." Laren'e şaşkınlıkla bakarken nerdeyse küçük dilimi yutacaktım.
Elimi ağzıma kapatıp dolan gözlerimi kırpıştırdım. Sonra Marlon'un omzuna başımı yaslayıp ona döndüm.
"- Aşkım! Minik Laren'imizin hitabet yeteneği nasıl gelişmiş görüyor musun?"Bıkkınlıkla burun kemiğini sıkan adam derin bir soluk verdi.
"- Minik dediğin adam senden yaşlı Tara, üstelik senin iki katın gibi duruyor." Tatlı tatlı ona baktığımı görünce bu sefer derin bir soluk aldı."- Her neyse, buraya nasıl geldiniz anlatın bakalım."Belli ki sözcü olarak Daniel'i seçmişlerdi. Hepsinin gözü ona dönmüştü.
"- Her şey annemin yirminci ölüm yıldönümünde büyücü George ile karşılaşmamızla başladı."
Burada Marlon'un yüzü ekşimişti.
"- George'nin zaman mekan saatiyle geçmişe döndünüz." Anlayışla mırıldandım.
"- Evet. Anne sen... Sen öldükten sonra hayatımız tepetaklak değişti. Seni yeniden diriltebilmek için bir yıl mücadele eden babam, en sonunda seni geri getiremeyeceğini kabullendi ve... Ve kendisi senin yanına gelmeye karar verdi."
Dehşet iliklerime sızarken bedenim buz kesmişti.
"- Ne?!""- Ölümünün birinci yıl dönümünde babam intihar ederek kendi yaşamına son verdi."
Parmak uçlarımdan başlayan uyuşma tüm bedenimi esir alırken dönüp kocama baktım.
Sakinliğini bozmadan Daniel'i dinliyordu. Onun sözlerinden benim kadar etkilenmese de benim dehşete düştüğümün farkında olarak elimi tutmuştu.
"- Bu kadar şaşırmış görünme Tara. Senin için öleceğimi de öldüreceğimi de biliyordun."Sözlerine karşın sessiz kalarak başımı önüme eğdim.
Benim yüzümden canına mı kıymıştı?
Bebeğimi korumak isterken hayatta en çok sevdiğim insanın ölümüne mi neden olmuştum?
Bu hayatta en sevdiğim insan önce babamdı. Sonra kocam olmuştu. Daha sonra evladım olurdu belki ama henüz değildi. Benim halen daha bu hayatta en sevdiğim, en değer verdiğim kişi Marlon'du. Ve ben onu fena halde incitmiştim. Onu terketmiştim. Ölmüştüm ve bu ölümü kendim seçmiştim. Kim bilir ne hale gelmişti?
Henüz yapmamış olsam da ondan kendimi esirgemenin suçluluğu tüm kalbimi kapladı. Gelecekte de şimdi olduğu gibi bebeğimi korumak uğruna kendimi feda etmiş ve kocamı bensiz bırakmıştım.
Kendimi onun katili gibi hissediyordum.
Şartlar eşitlenmişti.
İlk kez öldüğümde Marlon da aynını hissetmişti.
Şimdiyse böyle hisseden bendim.
Bir katil gibi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuz Düşes Canlandı
FantasyBen Gracelýnn Tara Valentin. İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim. İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim. Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...