12. Bölüm

9.6K 593 258
                                    

Merhaba 💖

Bölüme gelecek yorumlar için bir tık (yalan) heyecanlıyımmmmmmm.  Bu yüzden düşüncelerinizi bana yorum atarak belirtmeyi unutmayın olur mu?

Her yorum benim motivasyon kaynağım çünkü <3

Oylarınızı da eksik etmeyinizzzz

Keyifli okumalar 💖

Bazı sabahlar uyanıp kliniğe gitmek için yola çıktığımda, o soğuk rüzgarın yüzüme çarpması, içimdeki o boşluğu biraz daha derinleştiriyor gibi hissederdim. Hani, her şeyin net olduğu, ama yine de bir türlü dokunamadığın o sisli, donmuş anlar vardır ya… İşte, bu sabah da onlardan biri gibiydi. 

Bazen insan, diğerlerinin dertlerini dinlerken, kendi sorunlarından kaçmak ister. Ama bir süre sonra, kaçtığın yerin de seni takip ettiğini fark ediyorsun. 

Kliniğe doğru yürürken, her adımda biraz daha yalnız hissediyordum. Aslında, yalnızlık ne garip bir şeydi, değil mi? Hem seni içeriden sarıp sarmalayan bir şey, hem de dışarıda bir boşluk gibiydi. Başkalarına yardım etmek, onlara anlamlı bir şeyler söylemek için doğru kelimeleri bulmaya çalışırken, kendi içindeki suskunluk büyüyor bir ateş topuna dönüşüyordu. 

Her gün, her saat başka bir ruh haliyle başkalarının dünyasına dalıyordum, ama sonra hep bu yalnızlıkla dönüyordum. Başkalarına iyi görünmek, onlara kendini bir şekilde "var" hissettirmek, bir terapistin işinin gereğiydi. Ama bazen, o kadar çok başkalarının dünyasında kayboluyorum ki, kendi dünyama dönmekte zorlanıyorum. Bu da beni, her gün bir adım daha yalnızlaştırıyordu. 

Belki de ben bu yalnızlaşma halini en başından beridir istiyordum, bilemiyorum. 

Kliniğe girdiğimde derin nefes aldım. Düşüncelerimi bir kenara bırakmak istesem de düşünceler beni takip etmekten geri durmuyorlardı.

Hiçbir zaman kendimi gerçekten tam olarak ifade ettiğimi düşünemedim. Ama yine de bir şekilde devam etmeye, iyi olmaya çalıştım.  İnsanlar bana geliyor, kendilerini açıyor, duygularını paylaşıyorlar ve ben onlara yardımcı oluyordum. Yardım etmek, doğru soruları sormak… bu, bana bir tür anlam veriyordu elbette. Ama bir yandan da her gün başka birinin acısını dinlerken, kendiminkiler birikiyor, tıpkı biriken kar gibi. O birikinti, her gün biraz daha ağırlaşıyordu. 

Kendime iyi gelemiyordum.

Terzi kendi söküğünü dikemezmiş...

Odama girip çantamı gelişigüzel bıraktıktan sonra gözlerim saatin kısa kanadına kaydı. On dakika vardı, birazdan başlayacak olan seans için. Zaman hızla geçiyordu. Beklemek yerine odayı havalandırıp birkaç tozlanmış kitabımın üstünü aldım. Ne kadar havalandırsam da bu odaya bir türlü tozlardan arındıramıyordum. Sürekli temizlediğim halde, tozlar yeniden birikiyordu. 

Kitapları karıştırırken, bir yandan da odada gezinerek küçük bir düzene girmeye çalıştım. Her şeyin doğru yerinde olması gerektiğini hissediyordum. Sadece fiziksel bir düzen değil, içsel bir düzen arayışı vardı sanki; karmaşık ve dağınık düşünceleri toparlamak gibi.

Ama ne kadar çabalasam da içimdeki huzursuzluk, etrafımdaki düzenle örtüşemiyordu. Düşüncelerim hep bir dağınık hep bir savruktu.

Şeyda’nın ve Sungur’un gitmesi, o kadar yalnızlaşmama sebep olmuştu ki, elimde olmadan kötü hissediyordum. Sungur’un gidişinin üzerinden neredeyse üç hafta geçmişti. Şeyda’nın gitmesinden de öyle… Şeyda ile neredeyse her gün konuşurken, Sungur’la olan konuşmalarımız üç veya dört günde bir oluyordu. Ki aslında buna konuşma demek de zor, genellikle birkaç dakikadan ibaretti. O kısa konuşmaların çoğu da Zeynep’le ilgili olurdu. Bazen, Sungur beni sinirlendirdiğinde telefonu yüzüne kapatıp, birkaç dakika sonra tekrar aramasına neden oluyordum. Bu da o aradaki iletişimi daha da zorlaştırıyordu. Umurumda değildi. Çünkü gerçekten sinir ediyordu. 

-SAUDADE-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin