41

312 45 5
                                    

E POSTAMI NİHAYET KURTARDIM!!!! HESABIMMM... KİTABIM... TATLIŞ OKUYUCULARIM... HEPİNİZİ O KADAR ÖZLEDİM Kİ!!

Fernandez'i bulduğumuz günün ardından beş gün geçmişti.

Ve nihayet Marlon'un gizli krallığına varmıştık.

Koca bir dağın tepesine inşa edilen krallık sınır karakolunun kapısında durmuş tam karşımda ki manzarayı izliyordum.

Kapkara bir krallıktı gördüğüm.

Kara büyücülerin mesken tuttuğu krallık tıpkı savaş alanı gibi kokuyordu.

Kan, ceset ve is.

Aldığım kokulara karşın yüzümü buruşturmadan edemiyordum.

Sınırdan geçtikten sonra krallığın içinde yürümeye başladık.

Geçtiğimiz her yeri, karşımıza çıkan herkesi inceliyordum.

Gördüğüm herkes kayıtsız, ölüm donukluğunda, kötü auralar yayan insanlardı.

Gerçi insan olduklarından emin değildim.

Kocamın krallığı korkunç bir yerdi.

Ve ben asla buraya ait değildim.

Kendimi boğuluyormuş gibi hissediyordum çünkü karanlık her yerdeydi!

Işığın bu kadar az olması rahatsız hissetmeme neden oluyordu.

Gölgeler ve ruhlar, güneş ışığını engelliyordu. Bu yüzden yıldızların enerjisini nerdeyse hiç hissedemiyordum.

Ayrıca geçtiğim hiçbir yerde tek bir çiçek, ya da ağaç görememiştim. En basitinden ot bile yoktu hiçbir yerde! Oksijen nasıl oluşuyordu be burada?!

İçim darala darala önden rahat rahat, hatta kasıla kasıla yürüyen Teagan ailesini(kocamın ailesi) izlerken bir sorun olduğunu farketmiş olacaklar ki Marlon ve Fernandez aynı anda yanıma gelmişti. Marlon elini belime yerleştirirken Fernandez kolunu omzuma atmıştı. Beş günlük yolculuğumuz boyunca yenge yenge diyerek peşimde pervane olan adamla kısa sürede arkadaş olmuştum da...

"- Bebeğim neyin var?" Karnımda ki ufaklıklara mı söylüyordu yoksa bana mı?

Bebişlerden birinin de tıpkı benim gibi bu atmosferden hiç hoşlanmadığını anlayabiliyordum ama diğer bebek halinden gayet mutluydu.

İçimde büyük bir fırtına kopuyordu.

Bebeklerimden biri dışarı çıkmak ister gibi sert hareketlerle karnımı tekmelerken diğeri karnımın içinde dönüp duruyordu. Son bir haftada fazlaca büyüdükleri için hareketlerini hisseder olmuştum ve bu fena bir histi.

"- Marlon burası..." Krallığını aşağılamadan nasıl hislerimi izah edebilirdim?

"- Hoş mu... yenge?" Yarım kalan lafımı tamamlayan Fernandez'e gözlerimi büyüterek baktım. Artık bakışlarım da nasıl bir ifade varsa yüzünü buruşturarak yutkundu.

"- Buradan nefret ettin değil mi?" Diyen Fernandez'e cevap vermedim.

"- Burayı sevmedin mi Gracelýnn? Ama neden?! Harika bir yer. Baksana ne kadar güzel bir havası var?" Heyecanlı sesiyle arkamızdan yetişen Meredith, oğlunun krallığını öve öve bitirememişti. Sabahtan beri konuşup duruyordu. Bir sus be kaynana dememek için dudaklarımı kemire kemire kanatmıştım.

Neyse ki iki gün sonra kocasıyla cehenneme, yani kendi evlerine gideceklerdi.

Hamileliğim ilerledikçe bir şeylere tahammül etme yeteneğimi de gittikçe kaybeder olmuştum. Huzursuz, panik dolu ve huysuz birine dönüşüyordum sanki.

Çok korkunçtu.

"- Havada. Oksijen. Yok. Meredith." Dişlerimi sıkarak her kelimeyi vurgulamıştım.

Çatık kaşlarımı gören kaynanam gözlerini büyüterek görüş açımdan koşarak uzaklaştı.

Göbeğim büyüdükçe sinir kat sayımda arttığı için çevremde ki insanlar, yani Marlon'un aile üyeleri benden çekinir olmuştu. Ara ara öfke patlamaları yaşayabiliyordum da...

"- Gerçekten burayı hiç sevmedin mi yıldız ışığım?"

Kocamın sesiyle çatık kaşlarım düzeldi. Ona dönen gözlerim dolu doluydu. Dudaklarımı titreterek ona hüzünle baktım.
"- Burada bir çiçek bile yok Marlon. Benim dışımda yıldız ışığı girmiyor ülkeye. Havasız, kasvetli ve iç daraltan bir yer. Burada nefes alamıyor gibiyim."

Sözlerimle kalakalan adam nasıl tepki vereceğini bilemeyerek duraksadı.

Sessizliği uzadıkça uzadığı için ben de susup önüme döndüm.

Nihayet KAPKARA saraya geldiğimizde koca demir korkuluklu kapıların kendi kendine büyüyle açılmasını izledim önce.

Sonra kapının arkasından çıkan üç küçük yüzü gördüm ve kalbimin yerinden çıkacakmış gibi hızlandığını an be an hissettim.

Göğsüme koca bir nefes çekerken elimi ağzıma kapattım şok ve hüzünle.

"- Anne!" Üç küçük çocuğun da aynı anda üzerime koşturmasıyla karnıma dikkat ederek dizlerimin üzerine çöktüm.

Ve aylardır umutsuzca beklediğim kavuşma yaşandı.

Üç çift minik el sırtıma yerleşti.

Kollarımı üçüne birden sararken gözlerimden pıtır pıtır dökülen yaşlara mani olmadım.

"- Anneciğimmm!" Laren'de tıpkı benim gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"- Anne seni çok özledimmm!" Diyen Roden kafasını boynuma gömmüş, kokumu içine çeke çeke ağlıyordu.

"- Bize yeniden hoş geldin anne." Sesi sakinde olsa Daniel'in belime doladığı kollarının sıkılığı onun da kardeşleri gibi çok üzgün ve özlem dolu olduğunu anlamamı sağlamıştı.

Üç küçük yavrumunda saçlarını öptüm. Kokularını soluya soluya iç çekerken onları ne kadar özlediğimi farkediyordum.

"- Canlarım benim..."

Sarayın oturma odasında yavrucaklarımla sarılıp ağlaşma faslına devam ettim.

"- Anneniz artık yanınızda bebeklerim." Diyerek üçünü de ayrı ayrı öptüm tatlı yanaklarından.

"- Bizi bir daha sensiz bırakma anne!" Roden'in çatık kaşlarına gülümsedim.

"- Sizi asla kendi isteğimle bırakmam Roden."

Şimdi üç çocuğumun da kaşları çatıldı.
"- Bizi bırakmak zorunda mı kalacaksın?"

Daniel'in sorusuyla afalladım.

Cevap veremediğimi gören çocuk sözlerine devam etti.

"- Sen bizi bırakmak zorunda kalsan da biz seni bırakmayız anne! Bu yüzden endişelenme."

Ona gülümsedim ama buruktu gülüşüm.

Gözlerimse yaşlarla doluydu.

Bebeklerim zarar görmesin diye beni yavaş yavaş öldürmelerine izin veriyordum. Annelik içgüdüsüydü bu. Çocuklarımı korumaya çalışıyor, bu uğurda kendimi feda ediyordum ama bu üç küçük ufaklığında annesiydim ben. Doğuracağım çocukları korumak için onları annesiz bırakacaktım belki de.

Bencilliğim yüzünden onları çok mu incitecektim?

Üç kişilik kanepede yanımda oturan Marlon, kucağında ki Roden'in turuncu saçlarını öptü. Ardından benim dizimde oturan Laren'in yanağını okşadı.

Benim diğer yanımda oturan Daniel'e ise şefkat dolu bir tebessümle baktı.
"- Endişelenmeyin. Bir daha asla annenizi kaybetmeyeceğiz."

Bunu öyle kesin bir ifadeyle söylemişti ki ona içten içe inandım.

Bir daha asla onlardan ayrılmayacaktım.

Buna inandım.

Ve inancımın gerçekleşebilmesi için gözlerimi kapatıp yaratıcıma dua ettim.

Ruhsuz Düşes CanlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin