İtalik yazılar flashback
Son zamanlarda daha da bozuyordu hava, kış yakınlardaydı. Sokakta üşüyen hayvanlar, insanlar; sıcak bir yerde olmasına rağmen üşüyen insanlarla doluydu yeryüzü. Yüreği erirken aynı zamanda üşür müydü, ısınmak için üstünü kat kat örtmesine rağmen yüreği buz gibi kalır mıydı, kalırdı. Sevginin kırıntısı yoksa o kalpte magmaya inse dahi üşür insan. Sevgisizlik en çetin kış idi.
Griye boyanmış gökyüzüne bakıyordu sessiz genç. Sessizliğin içindeki çığlık idi o, kafasının içindeki fırtınalardan çıkan seslere rağmen dışardan sessizdi. Derin bir nefes alıp içeri girdi. Kalbinde rahatsız edici bir sızı vardı, sebepsiz diye düşündüğü bir sızıydı git gide büyüyen.
Üst kata çıkıp Hyunjin'in odasına girdi, kapıyı ardından kapatıp camın kenarına geçip oturdu. Henüz erken bir saat idi kimse gelmezdi, bunun rahatlığıyla biraz griye boyanmış gökyüzüne bakıp dalmak istiyordu. İkinci evi sayılan barda olmak onu güvende hissettiriyordu.
Sessiz bir çocuktu Seungmin, bebekliği de çocukluğu da sessiz geçmişti. Kimsenin bilmediği derin sırlar vardı sessizliğinde, bu yüzden sessizliği kesinleştirilmişti ya onu doğuran tarafından. Bir anne kendi bebeğine nasıl kıyardı ki, nasıl acı çekmesine göz yumardı, nasıl canından bir parçası acıdan kıvranırken zevk alırdı ki?.. vicdan namına bir his barındırmayan insanlarda olurdu elbet, merhamet her şahsa verilen bir nimet değildi.
Uzun tırnaklarını oğlunun yüzüne geçirirken sıkıyorsu sertçe. Çocuğun dişleri yanaklarını zorlarken acı noldu inlemeleri duyulmuyordu bile. Gözünden kaçıncı olduğu bilmediği yaşlar akmaya devam ederken merhamet bekleyen bakışlarla annesine bakıyordu.
"Gördüklerini unutacaksın anladın mı? Babana tek bir laf söylersen gebertirim seni!"
İğrenç sesi odanın içinde yankılanıyordu, çocuk başını salladı hızlıca. Hemen çeksin ellerini ve odasından çıksın istiyordu genç. Annesi ellerini çektiğinde derin derin nefesler ile soluklandı, boğazı yanıyordu acı bir tat vardı.
Doğuştan olan bir haslatık sebebiyle tam konuşamıyordu, kelimeleri uzak yerlerden getiriyor gibi zorlanıyordu Seungmin. Konuşmak onun için hayal gibiydi, hatta hayalin ötesinde. Kendi sesini bile bilmezdi, arada bir zorlukla kurduğu bir kelimeden sesinin rengi anlaşılmazdı.
Ekim aynının çetin geçtiği bir yıldı, Seungmin konuşamadığından zorbalandığı okulda yine haddinden fazla aptalca tavırlara maruz kalırken o gün dayanamayıp çıkmıştı okuldan. Bir daha dönmeyececeğini bilmeden çıkmıştı. Eve gelene dek ağlamıştı yine, sahi o hep ağlıyordu. İnsanlar kendine benzemeyeni ötekileştirmeyi bir hayli severdi, zevk alırdı. Hisler, düşünceler umrunda olmazdı. Adi bir yaratıktı insanlığın çoğu.
Elindeki çantayı çöp poşeti gibi taşıyordu yanında, okuldan okula dair her şeyden nefret ediyordu. Okumaı çok sevdiği kitaplardan, merak ettiği olaylardan, sayıların birbiriyle olan ilişkisinden bile nefret ediyordu artık. İstemiyordu, ne o okulu ne dersleri ne de oradaki sahte arkadaşlıkları. Annesine söyleyecekti, okumak istemiyorum diyecek ve çalışacaktı belki bir yerde. Kalbi derin bir hüzün içindeyken bile, insanlığını kaybetmiş insanlar yüzünden bu halde olduğunu unutup yeni insanlarla tanışacağını düşünüp umutlanıyordu. Acınası mıydı, hayır. Sevgisizlikti.
Kapıyı araladıktan sonra sessizce içeri girdi. Kardeşi uyuyor olabilirdi ve uyanırsa annesi ona kızacaktı bu nedenle sessizdi. Gerçi o hep sessizdi. Çantasını dolabın dibine emanet gibi bırakıp içeri adımladı. Kulaklığını çıkarıp salona girdiği sırada gördüğü görüntü ile donup kalmıştı. Tüm hücreleri şokun altından çıktıktan sonra ise hemen arkasını dönmüştü. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.