16

492 70 52
                                    

Yerdeki minderin üstünde sabahlamıştım yeniden. Gün ışığı perdesiz pencereden direkt içeri giriyordu. Biten bira şişeleri odanın her bir yanındaydı. Duvara yasılı bir şekilde uyuyakalmıştım, boynum tutulmuştu. Bomboş bir evin içinde içi dolu bir beyinle yaşıyordum. Kaç gün olmuştu, 5,10, 20? Bilmiyorum. Bayadır oluyordu.

Felix ile evleri ayıralı oluyordu baya. Ayrılalı 4 hafta falan oluyordu. Tamı tamına 27  gün, 10 saat. Ne kadar da uzun bir zaman dilimiydi. 1 yıl gibi gelmişti, geçmek bilmedi günler, geceler, saatler, saniyeler. Sanki zaman durdu, her şey durdu ama bizim ayrılığımız devam ediyordu.

Bitirelim dedikten sonra Felix çekip gitmişti. O gittikten sonra yere çöküp ağladım saatlerce. Dünyanın yükü omuzlarımdaydı, hıçkırarak sesimi evin her bir ücrasına duyuracak şekilde ağladım. Aptallığıma ağladım, bittiğimize ağladım, hiçliğimize ağladım. Kalbim parçalara ayrılıyor, canlı canlı dikiliyordu sanki. Gerçekten bu kadar acı mıydı her şey?

Abimden sonra dünya dar geldi bana, nefes alamaz oldum, yaşamaya halim yoktu ama yaşıyordum tanrının zoruyla. Kaç defa teşebbüs ettim ama ölemedim, kopamadım nefes almaktan. Nefes alırken nasıl nefessiz kalırdı insan, nasıl ölürken yaşardı insan, nasıl varken yok olurdu insan?

Sadece nefes almak için uzaklaştım, uzaklaşmak istedim. Kendimi dinlemek istedim, kimseye bakmak istemedim, kimseyle konuşmak istemedim. İyileşirim sandım, yalnızlık iyi gelir, aklımı toparlarım sandım ama. Ben kendimi toparlamaya diar adımlar atarken arkamda yıktıklarımı görememişim.

Felix'i ne denli kırdığımın farkında değildim, evet kırıyordum ama öperim, sarılırım geçer sandım. Geçmedi. Bizi bitirmenin eşiğine gelmişim, bilmiyordum. Biz biterken fark etmenin yarattığı zelzeleler hâlâ beynimin içinde, kalbimde, hayatımda.

Yerimden kalktım, dizlerim tutulmuştu. Yüzümü buruşturdum. Yerdeki bavuldan birkaç parça bir şeyler çıkarıp üstüme geçirdim. Kıyafetleri gelişi güzel fırlatıp çıktım evden. Bara gidiyordum. Barı açalı da birkaç gün oluyordu. Sırf Felix'i görmek için açtırdım. Onsuz nefes alamıyordum, alamazdım da.

Felix'e oradan ayrılacak mı diye sorduğumda bize ihanet edemeyeceğini söylemişti. En azından bu bile yüreğime su serpmişti.

Bu süreçte biraz daha iyiydim, sanırım Felix'in yoktuğu tokat gibi çarpmıştı. Farkındaydım artık, iyi değildim ama en azından kaybettiklerimi almaya çabalayacaktım. Geri adım atamıyordum, gurur değil ama yüzüm yoktu. Bu nedenle saçma sebeplerden sataşıyordum ona yakın durmak için çabalıyordum.

yakın durmak için çabalıyordum. Felix ne kadar geri durmaya çalışsa da gitmiyordum, o benimdi, bana aitti. Biz birbirimize aidiz. Sözsel bir ayrılık bizi koparamazdı.

Bara girdiğimde temizlik yapılıyordu her zamanki gibi. Gözlerim bistrodaydı, Felix'i görme umuduyla oraya ilerledim. Ve oradaydı. Eşsiz gülüşüyle Seungmin'e bakıyor bir şeyler anlatıyordu. Kurban olduğum gülüşü bir bana soluyordu, şikayet etmiyorum kendi maarifetimdi. Hak ettim.

İnci dişleri gözler önüne serilmişti, gözleri kısılmıştı, eli hep burnunun altındaydı. Gülerken hep orada olurdu, sağ gözü bir kapanmıştı, kalın sesini duyuyordum. Şimdi iyiydim işte, berbat gecemi gülüşüyle silip atmıştı.

Nasıl da aptalım, bunları ellerimle ittiğime inanamıyorum sahiden. Lakin ruhumun sıkışmış olması bana mantıklı kararlar verdirmiyordu, ben ölsem ayrılmazdım ondan.

"Merhaba" gözleri bana döndüğünde Felix'in gülüşü solmuştu. Kaçamak bakışlarla bana bakıp bardakları siliyordu. Gözlerimi zar zor ondan ayırıp Seungmin'e baktım, gülerek bakıyordu bana. Barın küçük neşesi.

Xoxo Red Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin