14

495 79 9
                                    

Flashback

Esen rüzgardan havalanan perdeye takılmıştı gözlerim. Rüzgarın misafir ettiği soğukluk içime işliyordu. Bedenim ürtpermişti lakin hâlâ aynı yere bakıyordum hareketsizce. Evin içini sokak lambasından gelen cılız ışık ve 2 saat önce yaktığım ve bitmek üzere olan mum dışında aydınlatan bir ışık yoktu.

Gözümden süzülen yaş varlığımı hissettirdiğinde elimin tersiyle sildim hemen. Burnumu çekip ayaklandım, evin içi baya serin olmuştu. Hızlıca pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Hazırladığım masayı umursamadan yatak odasına geçtim. Burası biraz daha sıcaktı, salondaki cam ne zamandan beridir açıktı hatırlamıyorum. Ne zaman açtım onu da hatırlamıyorum, sadece Hyunjin'in arabasını beklerken görmem için açmıştım.

Evin kapısı açılıp kapandığında üstümdeki örtüye sığındım hemen. İçimde kırılan bir şeyler vardı.

Hyunjin'in abisi öleli 1 ay oluyordu. Bu süreçte hepimizin ne kadar yıprandığını anlatamam herhalde. Hyunjin ile birlikte ben de bitmiştim. Eskisi gibi yanımıza gelmezdi, geldiğinde kısa bir süre sonra bahane uydurarak kalkardı. Gözleri hep bir noktada takılı kalırdı, söylenenleri duymuyor hep takılı kalmış plak gibi aynı cevapları veriyordu.

Minho ile bir sürü şey denedik. Onu tekrar kazanmak için. Sürekli birlikte olmaya çalışıyorduk, yalnız kalınca düşüncelere dalıp kendini yiyip bitiriyordu. Lakin biz ona gittikçe o itiyordu bizi. Belki 50 belki 100 defa konuştum onunla. Elbet anlıyordum onu, hissediyordum. O ne hissederse aynısını hissediyordum. Ama kendini böyle çekip durursa nasıl iyileşecekti? Ruhu nasıl hayata dönecekti?

Barı bir süreliğine kapatmıştık, Minho ve Seungmin bizde kalıyordu. En az bir kişi bulunuyordu evde. Hyunjin ile sohbet ediyor, kafasını dağıtacak konulardan söz ediyorduk. Film, dizi, sitcom izliyor, parka, yemeğe, sahile gidiyorduk ama hayır. Bedenen bizimle olsa bile aslında yanımızda değildi.

Minho birkaç kez şikayet etmişti, haklıydı. Hyunjin de haklıydı. Haksız yoktu. Yorulan vardı. Hepimiz.

1 aydır yapmadığım kalmamıştı anlayacağınız. Ama yorulmuştum, sevdiğim adamın eriyip gitmesine, bizi görememesine, bizi duymamasına, sadece üzülmesine dayanamıyordum artık. Elimden ne gelirdi bilmiyordum, daha fazla ne yapmalıyım bilsem yapardım. Sonucu ne olursa olsun, yorgunda olsam deneyecektim.

Ki en son aklıma birlikte olmamız gelmişti. Bir buçuk ayı aşkın süredir kavuşmamıştı tenimiz. Öyle ki Hyunjin öpmüyordu bile, izin vermiyordu bile. Kırılmam gerekiyordu ancak anlıyordum onu, o yüzden es geçiyordum. Israrla devam ediyordum.

Bugün onun için yemek hazırlamıştım, özenle hazırlanmış, gece güzel anlar yaşatmak istiyordum. Haberi vardı elbette, bunu ikimizin anlayacağı bir mesajla söylemiştim. Israrla erken gel demiştim. Ancak gelmedi.

Saat gece yarısını çoktan geçiyordu, 8'den beri bekleyen biri için uzun bir süre. Kırılmıştım, uzun zamandır ilk defa kırılmıştım. Evet acısı vardı, ama elimden geleni yapıyordum. Bunlar benim için değil onun içindi, bunu bilmesine rağmen kendini iten birine daha ne kadar gidebilirdim? Sevgim ağır basmasaydı ne kadar dayanırdım bilmiyorum. Çünkü gerçekten içimde kırılan bir şeyler vardı.

Odanın kapısı açıldığında hareketsizce duruyordum. Uyumadığını biliyordu, beni 10 yıldır tanıyan birinin bunu bilmemesi imkânsızın kapısını aralıyor.

Ama bir şey demedi. Dolabı açıp üstünü değiştirdi büyük ihtimalle. Beş ya da on dakika kadar hışırtı sesleri vardı. Kesildiğinde yatağın diğer tarafı çökmüştü. Bekledim, sarılmasını ne bileyim özür dilemesini bekledim. Bir özür almaya hakkım var mıydı bilmiyorum ama bekledim.

Xoxo Red Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin