Elimi yavaşça açıp kapamaya çalışırken bir yandan ağrıyan bileğimi ovaladım. Bu bardak kazası elimi beklediğimden çok daha fazla zorladı. Yine de ne kadar zorlandığımı patronum İlker'e göstermemeye kararlıydım. Bu projeye ilk kez başlarken onunla, daha doğrusu İlker Bey'le uzun bir konuşma yapmıştık ve bana güvenini ifade ettiğinde içimde büyük bir sorumluluk duygusu uyanmıştı.
Sanki her işi mükemmel yapmaya yemin etmiş gibiydim.
Kapı çaldı. İlker'in geleceğini biliyordum, ama kalbim bu kadar hızlı çarpacak diye düşünmemiştim. İkimiz de mimarız; üstelik o, şirketin sahibi ve benim patronum... Tamam her şey bundan ibaret Başak. "Haydi, Başak, toparlan," diye kendi kendime fısıldadım. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım.
Karşımda İlker, elinde bir tablet ve birkaç dosyayla dimdik duruyordu. Bir eli de aldığı yemeklerle doluydu. Hafif bir gülümsemeyle, "Merhaba, seni rahatsız etmiyorum değil mi?" diye sordu. Sesindeki yumuşaklık, o sert patron ifadesinin ardındaki insanı gösterir gibiydi.
"Hiç rahatsız olur muyum? Hoş geldin, geç lütfen," dedim, ona yol vererek. İçeri adımını atarken, evimin düzenli ama biraz dağınık hâlini hızlıca gözden geçirdim. Belki de ona gösterdiğim ilk kişisel alan buydu. İlker'in gözleri her detayı tarıyormuş gibi hissettim, belki profesyonel deformasyon belki de bana karşı bu kadar dikkatli oluşu...
"Başak, bu projede senin vizyonuna gerçekten güveniyorum. Ama elin yüzünden bütün yükü sana bırakmak istemedim. Hem istersen, şirkettekilerle birlikte çalışarak biraz da senin tarzına göre şekillendiririz." dedi.
Sözleri her zamanki profesyonel tonda olsa da bu defa biraz daha sıcak ve samimiydi. Masama doğru yönelirken elimdeki çizimleri toparlayıp ona bir yer açtım. İlker de hemen yanımda dizüstü bilgisayarını açtı ve proje detaylarına odaklandık. Onunla fikir alışverişi yapmak bir yandan çok ilham vericiydi, diğer yandan birlikte bu kadar yakın çalışmak bende bir tür heyecan yaratıyordu.
Bir ara çizime kendimi kaptırıp bileğimi zorladığımda o da fark etti. "Biraz ara vermek istersen, bekleyebiliriz," dedi hafif bir endişeyle.
İçten bir gülümseme ile karşılık verdim. "Aslında fena fikir değil. Biraz mola verebiliriz sanırım," diyerek ondan onay aldım. Hızla aldığı şeyleri oturma odasındaki sehpaya sererken bana yardım ediyordu.
Yemek esnasında, aslında hiç bilmediğim yanlarını keşfetmeye başladım. Sohbet giderek daha derinleşti ve mimariden çok hayattan konuşmaya başladık. Mimarlık okumaya nasıl karar verdiğini anlattığında, bu mesleği seçmesinin ardındaki tutkuyu daha iyi anladım. Ailesinin mimarlığa yönlendirmeye çalıştığını, ama onun inatla kendi yolundan gitmeyi seçmek istediğini söyledi.
"Bazen ne kadar iyi plan yaparsak yapalım, hayat bizi bambaşka yönlere sürükleyebiliyor. İşte o zaman anlamaya başlıyorsun," dedi, yüzünde düşünceli bir ifade ile.
"Bu mesleği sevmemin sebebi de bu aslında," dedim yavaşça. "Her projede hem içsel hem de fiziksel bir dönüşüm var. Sen de hissetmişsindir, bir mekân yaratırken kendi içindeki boşlukları da dolduruyorsun, değil mi?"
Bir an sessizlik oldu, sonra gülümseyerek başını salladı. "Evet, galiba senin kadar içsel olarak yaklaşmamıştım. Ama düşününce, haklısın." Gözleri benimkilerle buluştu. O bakışta sanki başka bir şey vardı; belki söylenemeyenler, belki de daha fazlası.
Yemekten sonra bulaşıkları mutfağa bıraktığımda içeri şarap kadehleriyle döndüm. İlker, göz ucuyla baktığında sanki biraz şaşırdı. "Şarap mı açıyorsun?" dedi hafif bir gülümsemeyle.
Omuzlarımı hafifçe silktim. "Bugün projeye güzel bir başlangıç yaptık, küçük bir kutlamayı hak ettik, değil mi?" dedim.
Kadehleri tokuştururken "Projelere" diye mırıldandım. O da "Ve yeniliklere" diye ekledi, gözlerini benden ayırmadan. Şarabın lezzetiyle beraber aramızdaki elektrik de hissedilir bir yoğunluğa ulaşıyordu.
Küçük, samimi gülüşmeler, bazen uzun bakışmalar... Fonda çalan hafif bir caz müziği eşliğinde zamanın akışını yitirdik. İlker, kadehini masaya bıraktı ve yavaşça yanıma doğru eğildi.
"Böyle zamanlarda kendimi iş dışında bir şeylere kaptırmak zor olur sanıyordum," dedi yavaşça. Gözlerim onun gözlerinde kitlenmişti. İçimdeki heyecanı kontrol edemiyordum; sanki uzun süredir beklediğim bir şey nihayet gerçekleşiyordu.
"Belki de bazen iş dışında bir şeyler daha vardır," diye fısıldadım. Sözlerim içimden gelmişti, kontrolsüzce ve içten.
Bu benim ilk kez yüz yüze gösterdiğim cesaretti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZİN BİRİ +18 | TEXTİNG
Teen FictionSiz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey? İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım. Siz: Peki ya ne? Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız? Siz: Sabrımı zorlamalarınız. İlker...