Annemi kaybettiğimde liseye giden bir genç kızdım, hatta ergenliğimin başlarındaydım diyebilirim. Annem de babam da o yaşıma kadar deyim yerinde pamuklara sararak büyütmüşlerdi beni, annemden sonra ise babam ve teyzem. Biri eşinin diğeri ablasının emanetine gözü gibi bakmıştı. Babam üç sene önce bir evlilik yapıp Amerikaya yerleşmişti, evliliğini de onu da sonuna kadar destekliyorum ama babamla gitmek yerine burada, Türkiye de kalmayı seçtim.
Gurbetçiler de dediği gibi, burada kurulu bir düzenim var. Üstelik üniversite birinci sınıf ögrencisiydim o zamanlar, okulum yeni bitmiş sonraki yıla hazırlanıyordum. Yeni okul, yeni hayat, yeni aile... bunların bana çok ağır geleceğini düşünüp babamın bütün ısrarlarına rağmen kabul etmedim ve burada teyzemle kaldım. Teyze diyorum ama kendisi benden yalnızca on yaş büyüktü.
Zaman ilerledikçe fark ettim ki teyzemin hayatı ben olmuşum. Sosyal hayatı, aşk hayatı veya başka bir hayat. Bunların hiçbiri yoktu, onun için yalnızca ben vardım.
Teyzemle beraber yaşamak çok güzeldi, annemden bir parça hissediyorum onda, bu yüzden hiçbir zaman kendimi fazlalık gibi hissetmedim, o da hissettirmedi zaten böyle bir duyguyu. Ama yaş aldıkça bunu düşünmeye başladım. Fazlalık olduğumu değil, teyzemin hayatından çaldığımı. Biz birlikte olduğumuz sürece o hep benim yanımda olacak, kendi hayatına asla odaklanmayacaktı biliyorum. Onun için aşktan daha önemli duygular vardı, teyzelik gibi...
KPSS sınavına bu yüzden çok fazla önem verdim. Kendi düzenimi kurup yeni bir hayat kuracaktım kendime, bu sayede teyzem de kendi hayatına odaklanabilecekti. Güzel giden bir ilişkim vardı, atanıp öğretmen olduğumda ayrı bir ev tutup yeni bir yaşama başlayınca teyzem artık kendi hayatımı kurduğumu görüp kendiyle ilgilenir diye düşündüm. Ama elime yüzüme bulaştırdım tabiii.
Arnavut göçmeni olmama rağmen türkçem gayet iyi düzeydeydi. Ben çok küçükken gelmişiz Türkiye'ye. Ana sınıfına giderken zordu tabii, anlamadığım dil, anlamadığım adetler, oyunlar... ama alıştım sonra. Hatta ana dilimden çok Türkçe konuşur oldum, çok nadir kendi dilime dönüyordum. Sanırım annemi hatırlatıyor diye ne o dilden vazgeçebiliyordum ne de tam anlamıyla o dile dönebiliyordum. Duygularımın yoğun olduğu zamanlarda çıkıyordu ortaya genelde.
Yatakta uzanmış havaya kaldırdığım elime bakıyordum. Daha doğrusu parmağımda duran yüzüğe. Dün gece nişanlanmıştım ben, bugün ise nikahım kıyılıyordu. Gerçekten sürprizlerle doluydu hayat. Bir kahve içer, uygun dille evlenmek istemediğimi söyler dönerim dediğim buluşmada evlilik hayatını konuşup isteme gününü kararlaştırarak dönmüştüm.
İçimde tuhaf duygular vardı, bir yandan içimde bir ailemin olacak olmasının garip heyecanı vardı, diğer yandan Poyraz tarafından sevilmeyecek olma korkusu, diğer yandan Rüzgar'ın esintisine kapılıyor olmamın verdiği hafif korku vardı. Dün akşam geldi yine aklıma. Odama gelip elimi tuttuğunda kalbim nasıl da hızlı atmıştı, hele bir de üstüne alnımdan öpüşüyle maraton koşmuşum gibi bir his vardı içimde. Bu beni korkutuyordu, ilk kez tattığım bir duygu olmasından diyerek üzerinde durmayarak kapattım bunu.
Gece babamı arayıp durumu güzel bir dille anlatmıştım. İlk uçakla buraya gelmek istemişti ve bir saate yakın onu bu fikrinden vazgeçirmek için uğramıştım. Eşi sekiz aylık hamileydi ve onun için uçak riskli olabilirdi, eşini o halde yabancı bir ülkede de bırakamazdı elbette. Bu yüzden gelsin istemedim. İçimde büyük bir eksiklik olacaktı düğün günü, bunun farkındayım ancak bu, doğacak o küçük bebekten önemli değildi tabii ki.
"Çohuni, sot është dita juaj e dasmës. nuk mund të vonohemi." Teyzem benim aksime Arnavutça konuşmaya bayılırdı ve bunu genellikle kalabalık ortamlarda dedikodu yaparken kullanırdı. İçeri neşeyle girişiyle kocaman gülümsedim. Yataktan kalkmadığımı görünce gözleri kocaman açıldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFHA
ChickLit"Ne iş yaptığımı sormadın?" dedi sorarcasına. "Mesleğinden önce merak ettiğim başka sorular vardı." "Alabildin mi peki cevabını?" diye sordu. "Evet." "Sonuç ne peki?" diye merakla sordu bu kez. Dirseği masaya yaslıydı ve diğer eli hafif kirli sa...