İyi okumalar,
oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın....
Yuvamız ölüyor ve ben sana bunu söyleyemiyorum bile, başarısız oldum.
[Aif'is'in Günceleri, Sayfa 5]
...
Ben dışarıdayken, hızlı hareket edebilen bir tuhaf tarafından kurtarılmıştım.
O anları çok az hatırlayabiliyordum; henüz on beş yaşlarında bir ergendim ve hayatı pek de ciddiye almazdım. Her ergen gibi kendimi keşfettiğim bir dönemdeydim, tarz değişikliğinden hal ve hareketlerine kadar kökten yeni bir benlik yaratmıştım kendime. O zamanlar, yine günümüzde olduğu gibi, mutasyonu gelişmiş insanlara önyargıyla ve nefretle yaklaşılırdı.
O kadın, beni kurtardığında girdiğim panik ataktan dolayı suçlanmıştı.
Oysaki o benim hayatımı kurtarmıştı.
Kadın ise üzerine atılan nefret suçuyla birlikte yaşamaya zorlanmıştı.
Gerçi şu an hayatta mı emin değilim çünkü cinayete kurban gidenlerin çoğu tuhaflardan oluşuyordu. Bizden farklı bir ırka, daha doğrusu yeni ortaya çıkan bir ırka karşı alışılması beklenemezdi. Ancak kaçırdıkları bir nokta vardı ki, o da tuhafların tıpkı biz insanlar gibi iyiye ve kötüye ayrılmış olmasıydı.
Beni kurtaran kadının içinde herhangi bir kötülük akmıyordu, buna emindim.
Ama tuhafların arasında tıpkı bizim içimizde olduğu gibi kötüleri de vardı. Her ırkta olduğu gibi. Hırsızı, katili ya da tecavüzcüsü mevcuttu; bu kaçınılmazdı. Ancak çoğunluğu insan ırkı olan toplumda, o ortama yeni giriş yapan yeni ırkın aklanmasını kimse beklemezdi. Halihazırda kötü bir şöhrete sahipken, insanlar işledikleri suçları kime atacaklarını gayet iyi biliyordu. Masum da olsalar suçlu olan yine tuhaflar olurdu.
Bu bana göre tamamen saçmalıktı.
Derin bir iç çekişle odamın köşesinde bulunan boy aynasının karşısında durmuş, üzerime giydiğim yeni kıyafetlerimi inceliyordum. Lacivert gömleğimin bir beden daha büyüğünü istemem gerektiğini hissetmiştim. Gömlek yapılı kollarımı fazla sıkmıştı ki üzerime yapışan kumaşın rahatsız ediciliği odaklanmamı zorlaştırıyordu. Altıma giydiğim beyaz renkteki kumaş pantolon ise tam oturmuştu, bunda herhangi bir sıkıntı yoktu ancak ortam fazla beyazdı.
Odamın dört bir yanını çevreleyen duvarların beyaz olması yetmezmiş gibi, oda içerisinde bulunan eşyalar da beyazdı. Yatağım, içi kıyafetlerle dolu giysi dolabı, odanın tam merkezinde duran çalışma masam, diğer köşede mini bir buzdolabı ve her ne hikmetse kapı yanında duran saksı ve çiçeğin adını bilmesem de o da beyazdı. Odanın köşesindeki banyoya açılan kapıyı saymaya hiç gerek yoktu, o da beyaz olduğu gibi içerisi de aynıydı.
Beyaz rengi gözüme hiç bu kadar iğrenç gelmemişti.
Masaya doğru yürüyüp sandalyenin sırtlığından dizlerime kadar inen beyaz önlüğü alıp giydim ve masanın üzerinden aldığım dosyayı koltuk altıma sıkıştırdım. Ses kaydetme cihazını da kumaş pantolonumun cebine gönderdim. Bir an önce odadan çıkıp Leonard ile merkezde buluşmam gerekiyordu. Şu an saat kaçtı, dışarıda gece mi yoksa gündüz mü hakimdi hiçbir fikrim dahi yoktu. Dışarıya kim bilir ne zaman adım atacağımı da bilmiyordum... bir daha göremeyebilir, temiz havanın kokusunu temelli unutabilirdim.
Buraya gelirken nasıl geldiğimi de hatırlamıyordum, evimin önünden alındığımı ve arabanın içinde bilincimi kaybettiğimi hatırlıyordum.
Uyandığımda ise buradaydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genesis ᴮˣᴮ
Fantasy[TAMAMLANDI] Tuhaf tiplerle dolu hapishanede danışmanlığa başlayan William, aynı zamanda deli bir bilim insanı olan babasının inşa ettiği gizli laboratuvarda zorlu bir yolculuğa çıkar.