Bölüm 42:

70 4 0
                                    

-Pembiş

Silahı sıkı sıkı kavradım.

Gece görevi üzerime kalmıştı. Tabi ben varken kime yüklensindi ki nöbet. Gerçi isteseydim kurtulurdum da.

Gözlerimi ovdum. Sabaha yaklaşıyorduk, uykum gelmişti ve doğal olarak saçmalıyordum.

Güneşi özlemişim. Ve gün doğumunu. Gerçi bura güneşin doğuşunu izlemeye pek müsait değildi ama yine de o ilk ışıkların etrafa vurduğunu görmek tatmin edici.

Saat beş küsür olmalıydı. Sokak yavaş yavaş canlanmaya başlamıştı.

Kapıyı yavaşça araladım ve taze günün kokusunu doya doya içime çektim. Hava bulutsuzdu.

"Sabah güzel ha."

Arkamdan gelen ve sahibinin Arcstein olduğunu tahmin ettiğim tok erkek sesinin etkisiyle hafif titredim.

"Doktor?"

"Emrinize amade." Gevrek gevrek güldükten sonra omzuma dokundu.

"İstersen geç yat biraz. Ölü gibi görünüyorsun."

"Birkaç saat daha idare ederim." Adama bakıp aptal aptal sırıttım. "Dışarıyı özlemişim."

Her ne kadar buralardan birkaç hafta uzak kalmış olsam da sanki yıllar geçmiş gibi geliyordu.

"Sen bilirsin. Ben buralardayım."

Arkasını dönüp geldiği taraflara doğru yavaşça süzüldü.

İnsan böyle bir hıyarın nasıl aynı zamanda bu kadar zarif olabileceğine şaşırıyor. Özellikle bu kadar hıyar bir hıyarın. Neyse konu bu değil.

Kapının kenarına yaslandım. Hava az serindi ve hafif üşüyordum ama olsun. Wulfgarsshold'a göre bura nükleer çöl kalırdı. Ora da harbi soğuktu ama.

Düşünceler aklımdan hızlı tren gibi geçerken gülümsedim. Uyku sarhoşluğu eğlenceli. Uykusuzluk sarhoşluğu.

Belki de birkaç saat daha idare edemezdim.

-

"Hayrola? Hani dayanırdın?"

Doktorun sesiyle yerimden sıçradım.

Kapının kenarında yaslandığım yere sızmışım.

Gülümsedi. "Hadi git yat zıbar."

-Arc

Kızcağız elinde silahıyla merdivenlere yavaş yavaş yürürken elimin tersiyle alnımı sildim. Ekipmanların büyük çoğunluğunu kurmuştum. Bugün dükkanı açardık. Yani umarım. Bir aşağıdaki ağır metal eğme makinesi bi de ambulansımız hazır değil. O da pek zaman istemez zaten.

Sadece şu pembe kafanın eski oyun arkadaşları biraz aklımı meşgul ediyordu o kadar. Kısa süre içinde açığa kavuşturmalıydım. Kısa süre.

Kapıdan kenarına yaslandım ve dün marketten çaldığım sigara paketini açtım. Victoria görmese iyi.

"Günaydın James."

İti an.

Pakedi cebimden çıkarttığım gibi geri soktum. Aman.

"Günaydın Vicky. Güzel bir sabah."

"Öyle." Gülümseyerek elini cebime sokup pakedi aldı. Pek ümidim de yoktu zaten. Neyse.

"Ooo Parliament. Kaç bin yıllık bu?"

Omzumu silktim. Ne bileyim.

"Teşekkürler." Bir dal çıkartıp yaktı.

Uzunca bir süre sustuk. Victoria konuşmayı pek sevmezdi. Ben de sevmezdim.

-

Sessizliği o bozdu.

"Bugün başlar mıyız?"

"Başlamamamız için bir sebep yok."

Son izmariti de atıp topuğumla ezdim. Pek ömrü yoktu zaten zavallının. Hele Victoria buralardayken. Kanser ney derdi de yoktu. Oh ne güzel.

"Bekçi köpekleri nerede?"

"Uyuyolar heralde. Hope'u bekçi koymuşlar onu da sen gelmeden az önce yolladım."

"Biliyorum gördüm."

Tabii ki gördün. Görmesen şaşardım.

"Sohbetine doyum olmuyor. Ben gidiyorum."

Aman git. Sigara için gelmiştin zaten. Sanki bilmiyoz.

Arkasını dönüp içeri gitti. Yaklaşık yirmi saniye sonra da yukarıdaki kapının sesi neredeyse havada asılı kalırcasına yavaş şekilde odanın içinde yankılandı.

Sıkıcı.

-

Bu da sonradan yazıp hiç yayımlamadığım 42. bölümün bir kısmı. Kendine güvenip de devam ettirmek isteyen olursa ettirebilir ama önce bana özelden bir ulaşması lazım yoksa copyright'tan uçururum. 

İyi akşamlar benden bu kadar.

-PhX

Proje E.D.E.N. [Son]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin