2024
"Kızım çocuğu niye sürüklüyorsun peşinde gece gece? Erkenden uykusu geliyor biliyorsun. Yoracaksın paşamı." makyajımı yaparken annemin söylenmesine gülüyordum.
Amerika ile online bir toplantımız vardı ofiste. Saat farkı yüzünden akşam saatlerinde olacaktı. Gökalp ise ofisi ayrı ofistekileri ayrı seviyordu.
"Annecim söz verdim. Toplantı hazırlığından parka da çıkamadık zaten. Tunalarla uykusu gelmez hem onun." dudak kaleminin taşan yerlerini parmağımla temizlemiş ardından kapıdan çıkarken annemin yanağından makas almıştım.
Gökalp'i almak için salona girmiştim. Babamla oyun oynuyorlardı. Daha doğrusu babam Gökalp'i kollarının arasına almış gıdıklıyordu. Oğlumun şen kahkahaları da evi inletiyordu.
"Aşkım gidiyoruz hadi." babam sesimi duyması ile Gökalp'i bırakmış yanağından sesli bir şekilde öpmüştü.
"Çalışta büyük adam ol torunum." demişti babam Gökalp'in saçlarını severken. Bana da hep aynı şeyleri derdi küçükken. Şimdi ise aynı anları oğlumla yaşamasına şahit oluyordum.
"Olucam!" diye bağırmıştı Gökalp. Kelimeleri uzatarak ve yarım yamalak konuşuyordu. "Çoookkk büyükk!" kollarını iki yana açmıştı. "Bu kadarr!" ağzı kulaklarına varıyordu dedesi ileyken.
"Çoook büyük adamlar işe geç kalmaz ama çıkmamız gerekiyor." dememle koşarak yanıma gelmiş elimi tutmuştu.
"Bay bay dede." elini hızla sallamıştı.
"Allah'a emanet paşam." bende babama öpücük yolladıktan sonra kapıya doğru ilerlemiştim. Kapıyı açmadan önce oğlumun yaşına göre büyük ama hala küçücük ayakkabılarını almış ona giydirmek için eğilmiştim.
"Anne Tuta vay mı?"
"Var annecim. Seni bekliyor." ayakkabısını ayağına giydirmiştim. Diğer ayağına giydirecekken tekrar konuşmuştu.
"Anne Feyya vay mı?" diye sormuştu bu seferde. Herkesi teker teker soracağını anladığım için gülmüştüm.
"Feyza da var Uğur da Rana da." ayakkabısını giydirdikten sonra elini tutup evden çıkmıştık. Paytak paytak adımlarına her şahit olduğumda duygulanmıyor değildim.
Daha dün doğmuş gibiydi. Şimdi yürüyor, bıcır bıcır konuşuyordu. Her geçen gün yeni bir şeyler katıyordu bana. O kadar akla gelmez sorular soruyordu ki. Hepsinde ayrı şaşırıyordum hatta bazen benim bile cevabımı bilmediğim şeyler soruyordu.
Büyüdükçe her şeyi değişiyordu. Değiştikçe babasına benziyordu. Evde küçük bir Barış dolaşıyordu. Babasına benzemesini seviyordum ama sevdiğim kadar nefrette ediyordum.
Unutmaya çalıştıkça bir hareketinde Barış'ı görüyordum.
"Anne?" arabaya doğru yürürken başını yukarı kaldırmıştı. Dalgalı saçlarının tutamlar alnına düşmüştü hatta gözlerine de geliyordu.
Kıyamıyordum kesmeye ama artık rahatsız oluyordu. Bebekliğinden beri bir kez olsun kesmemiştim. Bukleleri bozulur diye korkuyordum. Çünkü babasından aldığı tek fiziksel özelliği saçlarıydı.
He birde uzun boyu ve bu yaşta bile kendini belli eden gücü dışında.
"Efendim bebeğim."
"Tuta oyun oynicayk benle."
"Sorarsın eğer müsait ise oynar tabi ki." başını olumlu anlamda sallamıştı. Ne kadar enerjik bir çocuk olsa da bir o kadar da uysaldı.
Gökalp ile alakalı her şeyi dramatize ediyordum. Her şeyi babasının olmamasına bağlıyordum. İçimde büyük bir suçluluk duygusu vardı ve bu duygu yüzünden her şeyi doruk noktasında yaşıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara Rüzgarı / Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Gökalp... bizim oğlumuz. Sen onun öz babasısın." Barış'ın gözleri bir anda irileşti, sanki zaman donmuş, dünya sessizliğe gömülmüştü. İçine bir şey çarpmış gibi oldu, ne bir ses, ne bir hareket... sadece bir ağırlık. Göğsüne saplanan görünmez bir s...