Bir heves

595 76 91
                                        

Jimin'in uyumasını bekliyordum. Henüz onu uyuması için yeni göndermiştim. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Ona söylemeye niyetim de yoktu. Arkadaşının evine onunla akşam yemeği yemeye gittiğimi söyleyemezdim.

Jimin'in yatmasını fırsat bilerek duş almış, saçlarımı kurutup hazırlanmıştım. Ufak tefek takılarımı taktığım esnada sessize aldığım telefonumun ekranı yanmıştı. Bakışlarım anında ekrana kaymıştı.

Gördüğüm isim kalbime ihanetin getirdiği o öfke dolu sancıyı sapladığında zar zor yutkunmuştum. Açmak istemiyordum fakat bana her ulaşamadığında Jimin'i arıyordu. Bu sefer onu arayıp uyandırmasına neden olmak istemediğimden telefonu alıp Namjoon'un aramasını cevaplamıştım.

"Ne istiyorsun?"

"Tanrıya şükür sonunda açtın." dediğinde sessiz kalmıştım. Bir süre o da sessiz kalmış, ardından çekingen bir mırıldanmayla bir karın ağrısı olduğunu fark etmemi sağlamıştı.

"Şey diyecektim. Ben evleneceğim. En kısa sürede boşanalım."

Nefesim kesilmişti o an. Sözleri kulaklarımı tiz bir sesle çınlatmış, sırtıma ağır yükler bindirmişti anında. Evlenecekti. Beni aldattığı o adamla evlenecekti. Demek ki ben yetememiştim ona. Benden bıkmıştı. Evlilikten sıkıldığını sanarken benden sıkıldığını öğrenmek hiç iyi gelmemişti yüreğime.

Resmen kalp ağrım yüzünden sol kolum sızlamıştı. Gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Yutkunamıyordum hatta. Öyle bir yumru vardı ki boğazımda. Hem dudaklarım kurumuştu hem de ağzım.

"Duyuyor musun? Kapatmadın değil mi? Kapatmamışsın. Taehyung cevap verecek misin?"

Veremiyordum. Sesimi unutmuştum o an. Boğuluyordum sanki. Nefes alacak aklım dahi kalmamıştı. Zar zor birkaç anlamsız mırıltı çıkartabilmiştim. Elimi ağzımla kapatıp yaşlı gözlerimi sıkıca kapatırken toparlanmak için çabalamıştım.

"Ben Pazartesi belgeleri imzalayıp Avukatımla iletirim. Tamam mı?" dediğinde onaylarcasına mırıldanabilmiştim. Fakat onda bile sesim öyle çatlamıştı ki kendime bir kez daha üzülmüştüm.

"Güzel. Kapatıyorum o zaman."

Kapattı.

Şokla açılan gözlerim ve beni taşıyamayan bacaklarımla çöktüm yere. Öylece karşımdaki duvara bakıyorken yaşlar yanaklarımdan süzüldü. Bir zamanlar sevdiğim adam için bu denli bitmiş olmak yakmıştı canımı.

Yetmemiştim ona. Belki de hiç yetememiştim.

Yaklaşık bir saat boyunce aynı duvara bakarak hissizleşene dek oturmuştum orada. Sakinlikle doğrulup aynada kendime bakmış, perişan halime bir kez daha ağlamıştım. Bir yarım saat sonra kendime gelebilmiştim.

Yüzümü yıkayıp gözlerimdeki kızarıklığı ve şişi alsın diye damla damlatmış, kanı çekilmiş yüzüme renk gelsin diye yanaklarımı dövmüştüm. Kendimi güzel hissedemedim o an.

Perişan, bitik ve ezik gibi hissediyordum. Değersiz ve çirkin hissediyordum. Bu yüzden biraz süslenmek istedim. Yüzümdeki kusurları kapatmış, dudaklarımı hafifçe renklendirip saçlarıma şekil vermiştim.

Aynada yeniden kendime baktığımda bir süre bedenimi incelemiştim. Acaba fiziğimde mi bir problem vardı? Onu tam olarak ne zaman cezbetmemeye başlamıştım bilmiyordum.

Kafayı yemek üzere olduğumu fark ettiğimde bakışlarım saate çıkmıştı. Saat çoktan on olmuştu. Sadece telefonumu ve evin anahtarını alıp aceleyle evden çıktığımda yan tarafımızda bizimkinden biraz daha büyük olan eve ilerlemiştim.

Correct Error •taekook•Where stories live. Discover now