Efe Emir Tandoğan, babasını dinlerken çatılan kaşlarıyla yapılan konuşmadan duyduğu hoşnutsuzluğu saklamaya gerek bile duymadan, önündeki kâğıda sürekli bir şeyler karalıyordu. Babasının yükselen ve alçalan sesiyle arada bir ona bakarken bile yüzündeki hoşnutsuz ifadede en ufak bir değişiklik olmuyordu. Bu konuşmalara alışmıştı. Alışamadığı, onların bu ısrarlarıydı.
"Neredeyse 36 yaşındasın ve hayatına bak Efe! Ve Tanrı aşkına ben konuşurken yüzüme bakacak kadar da nezâket göster..."
Bıkkınlıkla elindeki kalemi masaya bırakıp, babasına diktiği gözleriyle kaşlarını kaldırdı Efe. "Oldu mu baba? Şimdi daha rahat konuşabilecek misin?"
"Tanrı aşkına... Bunu kasten yaptığını düşünüyorum artık."
"Neyi kasten yapıyorum baba?" diye ağır ve ağdalı bir şekilde sordu Efe.
"Annen de ben de bu durumdan sıkıldık. Bir an evvel evlenmen ve artık kendine bir aile kurman gerektiğini düşünüyoruz. Hayatına bir düzen getirmenin neresi kötü söyler misin?"
"Belki de ben hayatımın bu şeklinden memnunumdur. Bunu anlamak neden bu kadar zor?" Umursamazlığı çehresinden akmasına rağmen birde baş hareketiyle destekledi tavrını Efe. "Ayrıca siz sürekli bir şeylerden sıkılırken, benim listedeki yerim neden birdenbire önem kazandı? Bu popülerliği neye borçluyum aniden?"
İki adam çelik gibi gözleriyle birbirlerini süzdüler bir süre. Ömer Tandoğan tek oğluna bakarken, onun gözlerinden bakışlarını ilk kaçıran olmanın huzursuzluğunu yaşayarak kravatını gevşetip karşısına oturdu. Bembeyaz saçları alnında biriken boncuk boncuk terle alnına yapışmıştı.
"Şu klimayı biraz açsana. Cehennem gibi burası," diye öfkeyle mırıldandı.
Efe yerinden kalkmadan babasının dileğini yerine getirdi. 'Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı,' diye geçirdi içinden elindeki kumandaya bakarak. Peşi sıra oturduğu sandalyede dikleşerek masanın üzerindeki ellerini birbirine kenetleyip, babasına baktı.
"Ne istiyorsun baba?"
"Çok basit. Evlenmeni ve bir aile kurmanı istiyoruz," dedi babası, gerçekten basit bir durumdan söz ediyormuş gibi. "Bunun için etrafında bir sürü uygun aday varken neden bir şey yapmadığını merak ediyorum. Sosyal anlamda ailemize uygun bir sürü kız var etrafında. Neden biri ile şansını denemiyorsun?"
"Ah nasıl da unutmuşum. Siz ve sizin sosyal statünüz. Dediğin gibi çok basit baba." Basit deyimini, alayla bile isteye vurguladı Efe ama onun için basit değildi işte. "Çünkü evliliklere inanmıyorum, çünkü hayatımda evliliğe ayıracak zamanım yok. Çünkü..."
"Çünkü ne?" diye ısrarla üzerine gelmeye devam etti babası.
"Çünkü bunun için ikna edilmem gerek ve henüz böyle bir kadın yok. Anlatabildim mi? Sizinki gibi bir evlilik yapmak istemiyorum."
Ömer Tandoğan hırsından ve öfkesinden kızaran yanaklarıyla ayağa fırladı. "Nesi var bizim evliliğimizin? Her evlilik birbirine benzemek zorunda mı? Biz annenle en azından saygıyı paylaşıyoruz."
Efe, duydukları karşısında elinde olmadan gülümsedi ve "Saygı?" dedi, sorgularcasına. "Ne büyük cümleler kuruyorsun baba. Çocukluğum boyunca sizin birbirinize saygı gösterdiğinize nasıl olduysa ben şahit olamadığım için, sanırım bu kelime bana pek bir şeyler çağrıştırmıyor..." Birkaç saniye soluklanmak zorunda kaldı. Madem anlamıyorlardı, anladıkları dilden konuşmak zorundaydı. "Açık konuşmak gerekirse, sen kendi hayatını yaşadın annem de kendininkini ve doğal olarak şu anda ben de benimkini yaşıyorum. Geçen onca yıl boyunca -ki kastettiğim tüm büyüme çağım- ben de oturup bahçıvanlarla, sürekli değişen hizmetçiyle ve okula gelip gittiğim şoförle kendime yalancı aileler kurdum. Şimdi benden aynı şeyleri yapmamı istiyorsun. Neden yapayım bunu? Sen istiyorsun diye mi, sana bir varis vermek için mi? Bana göre değil. Sırf sen ve annem istiyorsunuz diye böyle bir fedakârlık yapmaya hiç ama hiç niyetim yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırlangıç Fırtınası
Non-FictionToprak çatlamıştı çığlıklarıyla. Gökyüzü, ay ve simsiyah gece şahit olmuştu ölümünün ilk günlerine. Babasını düşünmüştü en son, ona anlattığı o kırlangıç masalını. "Kırlangıçların ömrü altı ay sürer, " diyen sesi dolaşmıştı beyninde. Tam da kırlangı...