23

215 18 214
                                    

✭༻

"Mağarandan yeni mi çıktın?" Rehber yanımda bavulumu taşıyordu. "Taşı da öteki taşa vurarak ateş yakmaya çalışıyor musun?"

"Kes sesini." Rehber'e de bu sayede eğlence çıkmıştı.

"Neyse, şaka bir yana ben de ağzından çıkanları gerçek sanıp şok oldum." Bavulu hostese teslim etti. Tahmin ettiğim üzere Dinçer'in jetinde uçacak, altı saat sonucunda İstanbul'da olacaktık. "Abim aklı başında bir adam, senin için ölüp bitiyor. Selinay da Dinçerle konuşmaktan senin yüzünden çekiniyordu. Bu konuşma iyi denk geldi."

Evet, tahmin ettiğiniz üzere hiçbir şey önceki bölüm sonu gibi sonlanmamıştı. Selinay konuştuktan birkaç saniye sonra gülüp bunun mümkün olmadığını söylemiş, ikisine de güvendiğimi belirterek koskoca insanlar olduğumuzu, aralarındaki dokuz yıllık arkadaşlığa ihanet etmemem gerektiğini, böylelikle arkadaşlıklarının bitmemesini söylemiştim. Ne yalan söyleyeyim bu cümlelerimden sonra Selinay'ın ifadelerinden sadece Dinçer'e karşı bir hayranlık ifadesi olduğunu anlamıştım.

E bu da normal karşılayacağım bir durumdu çünkü Dinçer öyle mükemmeldi ki yanında kim olsa gölge gibi duruyordu. Dokuz yıllık arkadaşlık onunla nasıl geçti bilmiyordum ama Selinay'ın hayatında çok yardımı olmuş olmalıydı. Allah'ın yarattığı şaheseri başka türlü ifade edemezdim.

"Rehber..." Jetin merdivenlerine doğru yönelirken durdum ve arkama döndüm. "Sana birkaç şey soracağım ama aramızda kalsa olur mu?"

"Ne soracağına bağlı."

Göz devirdim. "Çok önemli şeyler değil, kişisel."

"Sor bakalım."

"Ne iş yapıyorsun?"

Gözlerini kapatıp gülümsedi. "Gitmeden sormasaydın merakından çatlayacaktın herhalde." Kaşlarım hafif çatılır gibi olduğunda az önceki şeyi söylememiş gibi sorumu cevaplandırdı. "Dinçer'in ayak işleriyle uğraşıyorum." Daha çok detay vermesi için yüzümü ona yaklaştırdım. "Yani... Bir nevi müşteri ve eser sahipleriyle iletişim kuruyorum. Toplantılar düzenliyorum, elimden geldiğinde bilirkişilik yaparak şirkete destek sağlıyorum."

"Eser derken... Müzedeki eserlerden mi bahsediyorsun?" Başını salladığında kalbim tekledi. "Yani Soysal Devrini mi devam ettiriyorsunuz?"

Gözlerini kıstı. "Sayılır." Devam etmesini bekledim. "Mesela arkeologlarla anlaşıp müzeye destek olmak yerine başka işlerle uğraşıyoruz. Ancak işim gereği daha fazla detay veremeyeceğim."

"Rusya'da da müzeniz var mı?"

"Burada müzemiz yok, sadece Sanat Galerimiz var ancak geri kalanın hepsi İstanbul'da." dedi kollarını göğsünde birleştirerek. "Ancak birçok eser sahibimiz burada, anlaşmalar için Rusya'da uzlaşma sağlıyoruz."

"Peki Onur ve Armen kim?"

Sustu. Kaşları çatılırken sorgulayarak bana odaklanmıştı. "Onları da nereden tanıyorsun sen?"

"Tanımıyorum işte. Tanısam niye sorayım?" Kendimi doğrudan savunuşa geçmem gözünden kaçmadı.

"Onur benim, Armen abimin emrinde olan bir fedai." Başımı salladım. "Armen daha çok kirli işlerle uğraşır ama işini hakkıyla yapar. Abim Armen'i kendisi bulmuştu." Bir kaşımı kaldırdım. Demek ki Dinçer telefonda bu aşağılık adamla konuşuyordu. "Onur ise çocukluğumdan beri hayatımda olan bir koruma. Babam benim için tutmuştu. O zamandan beri hem müşavirim hem fedaim olur kendisi."

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin