21

259 21 259
                                    


✭༻

"Günaydın!" Uyandığım gibi uyumaya devam eden Dinçer'in üzerine atladım. "Altta kalanın canı çıksın!" Ona bu tarz durumlarda rahatsızlık vermekten keyif alıyordum.

Dinçer gözlerini biraz araladı ve sonra cevap bile vermeden geri kapattı. "Dinçer, uyan!" Ellerimi boynuna götürürken fazla sıcak olduğunu fark ettim. "Dinçer?" Elimi alnına götürdüm, dudağımı dudağına değdirdim ve hissetmeye çalıştım. "Çok sıcak olmuşsun sen. Gavur hanı gibi yanıyorsun, çekil." Üstünden kalkarak battaniyeyi çekiştirdim.

Dinçer battaniyeyi tuttu. "Ne yapıyorsun?" diye sitem etti gözlerini açmadan. "Beni rahat bırak." Sesi hırıltılı çıkıyordu.

Yutkundum ve ne yapacağımı düşündüm. "Uyumana izin vermem ki." dedim inat ederek. "Ateşin var, ölüyorsun." Cevap vermeden uyumaya devam edince sinirlenerek kolundan tuttum. "Dinçer ya! Uyansanaa!" Ondan bir geri dönüş alamayınca oflayarak odadan çıktım ve lavaboya ilerledim. "Bağışıklığın çok zayıfmış..."

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçalarken bu gün ne yapacağımı düşündüm. Dinçer dün benim hastalanmamamı için çabalarken kendisini göz ardı etmiş olmalıydı. Bunu düşünmek beni rahatsız ediyorken dişlerimi fırçaladım ve sonra ısıölçeri dolaptan bularak yeniden yanına döndüm.

"Sevgili Dinçer Soysal, ateşiniz 39 derecedir." dedim durum tespiti yaparak. "Telefonunuzu istiyorum, önce evlilik işlemlerini halledeceğim ardından tüm mülkünüze konduktan sonra cenaze için gereken neyse onu yapacağım." Elimi ona uzattım.

Yastığının altındaki telefonunu verdi ve bir şey demeden yeniden gözlerini kapattı. Şu an istemeden de olsa çok tatlı görünüyordu. Tamam, hastalıktan baygınlık geçiriyor olabilirdi ama dün halime eğlendiyse bugün ona gülmek en doğal hakkımdı. "Şifre?" Ağzını bile açmadığında en basit şifreleri denedim ama açılmadı.

"İlk karşılaştığımız gün."

Kaşlarımı çatarak ona baktım, ardından kocaman gülümsedim. "Yaa, şapşik!" Omzuna vurduğumda bir gözünü açarak bana odaklandı, bir sorunumuz vardı. Karşılaştığımız günü hatırlamıyordum. "Dinçer..." dedim ona dönerek.

"1103." dedi ayıp ediyorsun dermiş gibi gözlerimin içine bakıyorken. Utanarak başımı başka yöne çevirdim. Tamam sadece tanıştığımız günün tarihi bir anlığına aklıma gelmemişti yani.

Şifreyi girdim ve kişilerden Rehber'i buldum. "Doktorunu arıyorum canım bekle sen." Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Rehber birkaç saniye sonra telefonu açtığında ben çoktan odadan çıkmış, koridordan uzaklaşmıştım. "Rehber!" dedim telaşla. "Rehber, yardım et! Abin ölüyor!"

Rehber'in telaşlı sesi duyuldu. "Seren?" Birkaç saniye sonra soru yağmuruna tuttu. "Ne oldu? Abim nerede? Ne durumdasınız? Bir sorun mu var?"

"Azrail diye biri abinin canını almaya geldi, Rehber!" dedim ağlıyormuş gibi mırıldanarak. "Çabuk yetiş, Uğursuz Damadı öteki aleme götürüyorlar. Nabzına baktım, tık yok!"

"Konum at!" Telaşlı sesini duyduğum gibi anırarak gülmek istedim. Söylediklerimin yarısını dinlememiş olmalıydı. Telefonu burnumu çekerek kulağımdan uzaklaştırdım ve sakin bir şekilde Rehber'e konum attım.

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin