︵‿︵‿︵༺✭༻︵‿︵‿︵Feda edilmesi gereken tek güç merhamettir, diyordu bundan yıllar önce okuduğum bir kitap karakteri. Oysa ki hayatta, çocukluğumdan itibaren her zaman merhametin çok önemli bir duygu yükü olduğunu düşünürdüm. Hatta bazen öyle gelirdi ki merhamet duygusu dört bir yanı sardığında insan istemeyeceği bir şeyi sırf merhamet duyduğu için yaptığını sanırdım. Aslında bir bakımdan doğruydu. Kör olurduk, doğruya ulaşmanın merhametten geçtiğini düşünürdük. Karşımızdaki kişi görüşümüzü, bakış açımızı değiştirdiğinde yeniden dirilirdik.
Ama bazı duygular vardı ki bu merhamet gücünün de ötesindeydi.
Bu duygu intikam duygusuydu.
Vicdan da silinirdi, merhamet de. Güç intikamdan doğar, evcilleşerek yolunu bulurdu. Bu yüzden onun merhameti hissedemiyor olmasını anlamıştım.
Dinçer öyle bir şey yapmıştı ki, tam anlamıyla kendini kaybetmişti. Dinçer öyle bir merhamet duygusuyla boğuşmuştu ki, annesi ve abisi için intikamı seçmişti. Ve üzücü olan şey, başarmıştı da. Belki de ihanetini hata silsilesinden saymamasının en büyük sebebi buydu.
Dinçer Soysal'a ihanet etmese asıl kendine, çocukluğuna, tek başına mücadele ettiği günlerine ihanet ederdi. Bu yüzden gücü için merhametini feda etmişti. Derin bir nefes çektim içime. Az önce bana anlattıklarını sindirmeye çalıştım.
"Çocukken onu devirmek için sürekli planlar yapardım ama ona o yaşımda hiçbir zarar veremeyeceğimin de farkındaydım." dedi kararlı bir tavırla.
"Dinçer," dedim kolundaki elimi geriye çekip arkama yaslanırken. "Her şeyi gerçekleştirmene rağmen hala fazla nefret dolusun."
"Çünkü yaptığı şeyler affedilecek türden değil. Bazı şeyler affedilir ama sevdiklerime yaşatılan hiçbir şey kabul dahi edilemez." Babası kendi celladını kendisi yetiştirmişti. Elimde tuttuğum ve uzun süredir bekleyen bardağıma baktım. Çoktan soğumuştu.
Ne desem bilemiyordum. Karşımda bir canavar vardı ve o canavarı Dinçer Soysal yetiştirmişti. "Dinçer," dedim yeniden. "Babanla başka kişisel bir problemin daha oldu mu?" Çünkü yıllar öfkeyi dindirecek, unutup geçirecek kadar acımasızdı ama Dinçer unutamayacak kadar çok şey yaşamıştı.
Gözleri önce karşımızdaki masayla, sonra yer ile buluştu. Bir anda o kadar sessizleşmişti, öfkesi o kadar gözle görülemeyecek kıvama gelmişti ki yüzündeki acıma ve pişmanlık ifadesinden vereceği yanıtı anlamaya çalışır olmuştum. "Benim canımı isteye isteye defalarca aldı. Bazense istemeyerek aldığı can bile beni mahvetti." Bir kaşım havalandı. Aslında verdiği cevaba değil, yüzünün bana karşı yansıttığı kederli bakışlara karşı şaşırmıştım. "Ben ise bunun kanıtı olarak..."
"Bakma böyle." dedim, ne dediğini umursamadan ona yaklaşarak. Dayanamadım ve elimi boynuna yerleştirdim. "Asıl hatayı sen yapmış gibi bakıyorsun. Sakın, Dinçer. Kendi karısını ve oğlunun öldürülmesine göz yumup eser kaçakçılığı yapmaya devam eden bir adam zaten hiçbir şekilde haklı olamazdı." Ellerimle saçlarına uzandım. Parmaklarımda şifa varmış da onu iyileştirmek istiyormuşum gibi her bir saç teline dokundum. Diğer elimle ise göğsüne dokundum. Sıkı olan göğsü dokunuşumla birlikte daha çok sertleşti. "Hem ailen hala burada, bir yere kaybolmuş değiller." Yorgundu, çok yorgun görünüyordu.
"Diğer ailen ise burada, Rusya'da. Seninle." Belimden tutarak beni kendine çekti, saçımdan öptü. "Kendini içten içe suçladığın için sana çok kızıyorum." dedim burnumu çekerek. "Rehberin bir abisi olduğundan ve geri kalan hiçbir şeyden haberi yok. Eminim bunu da ona söylemediğin için kendini yiyip bitiriyorsun." Ardından ekledim. Dinçer ise başıyla beni onayladı. "Mahşer'i silmek istemişler. Onu sadece anılardan değil, her yerden silmek istemişler." Çok karışıktı ancak hala anlaşılmayan noktalar vardı. "Rehber tüm bunlardan sonra ne yaptı peki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİBİRYA EKSPRESİ
ActionSeren Bademci belirli sebeplerden kaçmak için Rusya'da bulunan Sibirya Ekspresi'ne katılır. Yolculuk esnasında yalnız başına seyahat edeceği için iki kişilik bir oda kiralamıştır. Bahsedilen Ekspres altı gün sürecektir ancak Seren, seyahatinin ilk d...