19

319 20 366
                                    


︵‿︵‿︵༺✭༻︵‿︵‿︵

"Bu da ne demek?" Ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm. Verdiği cevap bazı şeyleri açıklıyordu ancak neyi açıklamıştı hala tam olarak çözememiştim.

Gözlerimin içine bakmadan yatağının üzerinde dağılmış asimetrik görünen havlusunu alıp banyoya yürüdüğünde kafam hala karışıktı. Ardından geri geldi ve elini bana uzattı. "Hadi gidelim." dedi az önce söylediği şeyi unutturmak ister gibi. Eline baktım, sorgulamadan tuttum ama gitmedim.

"Dinçer." dedim istikrarlı bir ifadeyle. Bu konuyu konuşmak isteyen ısrarcı bakışlarımı gördüğünde her şeyin tahmin ettiği gibi yaşandığını anladım. "Rusya'da olma nedenin bu yüzden mi? Ailene hata yaptığın için mi?" Sorduğum sorudan sonra elimin tersinden öptü.

"Bunu konuşmanın zamanı değil."

Elimi elinden çektim. "Soysal inancına göre sonraya ertelenen şeyler de konuşulmuyor galiba. Baksana, çok şeyi erteledik şimdi ne konuşacağımızı bile bilmiyoruz." Kolumu göğsümde birleştirdim. "O yüzden konuşalım lütfen. Uzamasın ve bitsin." Burnumu karakteristik olarak çektiğimde gülümsedi.

"Doğru." dedi sessizce. Kapıya doğru yürürken bana cevap vermeyeceğini düşündüm ancak anlamıştım ki kendisine biraz zaman vermek istemişti çünkü kapının önünde beni bekliyordu. "Ben Soysalların Azraili oldum Seren." Kaşlarım havalandı. "Ama asıl hatam hala onlara değil. Onlara karşı yaptığım hiçbir şeyi bu zamana kadar hata olarak değerlendirmedim."

Yanına yetiştim. "Çok tuhaf konuşuyorsun." Bir gariplik vardı. "Soysallar? Kendini saymıyor ve çoğul konuşuyorsun. Anlamıyorum, bu iki oldu." dedim kapıya yaslanarak. "Rehber de bir Soysal değil mi?"

"Rehber benim kardeşim, Seren." dedi düz bir ifadeyle. "O, Soysal kimliğiyle doğmak istemedi ama babam Soysal olmayı seçti." Yere baktı, kafası doluydu. "Rehberle aralarındaki fark bu." Ailesinden bahsediyordu ancak anlamış değildim. Bana sadece ailesiyle arasının bozuk olduğundan bahsetmişti.

"Peki." Nefesimi neden tuttuğumu anlamamıştım. "Türkiye'de olduklarını söylemiştin." Direnç odasında Dinçer'in gelmesini beklerken kesin yardım naraları atıp bağırarak kuduruyordu ama konuşmamız gereken konular olduğu için beklemesi gerekiyordu. Dinçer başını salladığında cümlemi devam ettirdim. "Yani benimle Türkiye'ye gelmeni istesem gelemeyeceksin... Doğru muyum?"

Gözlerimin içine baktı. "Böyle bir isteğin mi var?" Bir şey demeden konuyu değiştirdim.

"Boş ver." Dinçer ile sadece karakterlerimiz değil, hayatımız da benziyordu ve bunu yeni fark ediyordum. Sadece o kaçmak isteyendi, ben ise kaçmak zorunda bırakılan.

Üstelemedi ve gözlerimin içine bir anlığına sıcacık bakarak saçımdan öptü. Ben ise bu güzel bakışından vereceğim cevabı anladığını anladım.

Birkaç dakika sonrasında odadan çıkıp Direnç'i de odasından alarak akşam yemeğe indik. Rehber'in terastaki toplantısı çoktan bitmiş gibi görünüyordu. Karşımda Müjdem Hanım vardı ve torununa yemek yedirmeye çalışıyordu.

Aslında uzaktan bakınca çok samimi görünüyorlardı. Aile üyeleri eksikken aile gibi görünmeyi, aile gibi olmayı başarıyorlardı. Taraflar seçilmişti, ihanetler edilmişti ve kazananlar olmuştu ancak hala burada ve birliktelerdi.

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin