18

361 22 265
                                    


✭༻

"Bana benzemiyor bile." dedi Dinçer uyuyan Direnç'e bakarken. "Sekiz yaşındaki koskocaman bir çocuğun benim oğlum olduğunu nasıl düşünebilirsin?"

"Ben de annemle babama benzemiyorum." dedim Dinçer'e kaşlarım çatılı bir şekilde dönerek. Çatık kaşlarımı gördüğünde sempatik bir şekilde dudağını büzdü. "Ama onların kızıyım işte. Hem... Ben sana Dirençten bahsederken sen benden özür dileyip o şeyi açıklayacağını söyleyerek tam olarak neyden bahsediyordun?"

Sessizce mırıldandı. "Şşt, uyanacak." Ardından Direnç'in üstünü örttüğünde elimden tutarak beni odanın dışına çıkardı.

Kapının önündeydik. "Of, anlamıyorum..." Bir oyun vardı ama o oyun bu değildi. O zaman Dinçer'in bahsettiği şey neydi? "Sen benden sürekli özür dileyince ben de Direnç'i senin oğlun sandım işte. Bir de kapıdaki isimlikte Dinçer Soysal yazıyordu! Ne bileyim Müjdem Hanım'ın o ismi yaptırdığını." Çok fazla şey bir anda denk gelmişti. "Hem harflerin yerlerini değiştirince de Dinçer oluyor, ayrıca çocuk çok şifreli konuşmuştu!" Kaşlarını çattı ve üzerime yürüyerek sırtımı duvara yaslamama neden oldu.

"Ne kadar mantıklı düşünmüşsün..." dedi tebessüm ederken.

"Ya!" diye sitem ettim. "Aşk olsun ya, çocuk sekiz yaşında. Rehber zaten yirmi dört yaşında, çocuğu onun oğlu olarak mı düşünmeliydim Dinçer?!" Yanağımı okşadı. "Nereden bileyim Bahar adında bir kardeşin daha olduğunu ya?" Derin bir nefes verdim. Dinçer gittikçe yaklaşıyordu. Yanıma yerleştirdiği kolunun altından çıktım. "Of, bir dur be! Hala öfkeliyim sana."

Gülümsedi. "Benim sana öfkeli olduğum kadar olamazsın şu anda." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi kapattım.

"Uzak dur." İşaret parmağımı ona doğru sallarken bir yandan geri çekiliyordum. Dinçer ağzımdan çıkanı pek umursamayarak bana doğru adım atmaya devam etti. "Ya bir git." Hızlı hızlı ondan uzaklaştım ve o, koridorda beni takip ederken asansör kabinini çağırdım.

"Gönlümü alman lazım." dedi esprili bir ses tonuyla. "Gidemem."

Öfkeli bir şekilde nefesimi verdim. "Ya git diyorum, Allah aşkına!" Asansöre bindim ve kapıyı kapatmak için tuşu defalarca taciz ettim. Dinçer yine de bir şekilde bana yetişti.

"Gidemem, şu sıralar gitmelere tövbeliyim de." Sevimli sevimli gülümsedi. Aslında... Bence hiç mi hiç sevimli değildi. Bir anda belime kollarını sarıp çenesini başıma yasladığında kalbim sıcacık hissetti. Aynadan sarılmamızı gördüğümde yüzümdeki o öfke uçup gitti. Ben aynaya bakmaya devam ediyorken o da gözlerini aynaya çevirdi ve halimizi gördü. O kadar güzel hissettiriyordu ve o kadar hoş görünüyorduk ki... "En çok bu şaşkınlığını özlemişim." dedi yorgun bir ifadeyle gülümserken. Sibirya'nın o soğuğunu hiç almamışım da yaz gelmiş gibi her bir tarafımdan güneş ışını yayıyormuş gibi hissediyordum. Bu adam sana yalan söyledi Seren.

İçimden "Alyansın diğer sahibi olan karını da çok özledin mi?" diye bağırdım ama tabii ki de duymadı. Kinaye yapmam şu anda sadece aramızı açacak, belki de biraz bozulmasına sebep olacaktı. Yine de o alyansın babasının alyansı çıktığı şokunu atlatamıyordum. "Ben de senin en çok sarılışını özledim." dedim ve iç çektim. Kıkırdadı ve çenesini yasladığı yerden öptü. Bu sırada elleri hafif gevşedi, arkamdan küçük bir düğme sesi geldi ve asansör durdu. Ne yapmaya çalıştığını anladığım gibi yutkundum. "Neden durdurdun?" dedim sessizce. Panik olduğumu gördüğünde sempatik tavrından ödün vermedi. "Ne konuşuyorsak dışarıda da devam edebilirdik bence."

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin