︵‿︵‿︵༺✭༻︵‿︵‿︵Ben hayata kırgındım.
Bebekliğimden başlayan ve önce yürümeyi öğreten, defalarca düşüren ama sonrasında ayağa kalkmamı sağlayan; yıllar geçtikçe düşürmekten beter eden ama ayağa yine bir şekilde elimden tutmadan beni ayağa kaldıran o hayata kırgındım. Buna, bir şeylerin peşine düştüğüm ve başımı hiçbir zaman kaldıramayacağım hayata mecbur edildiğim için kırgındım. İnandığım kimseciklerin sayısının hiç olmayacağı kadar kızgındım.
Filizlendirmeye çalıştığım güven tohumum artık hiçbir zaman açmayacaktı çünkü fani dünyanın canavar insanları çoktan dört bir yanımı sarmıştı.
Elimden kayarak yere düşen alyans kutusunu bir hışımla itekleyerek telefonumu aldım ve ayağa kalktım. Ağlamamak için defalarca kendime söz geçirmeye çalışsam da olmuyordu işte. Bu sefer olmamıştı.
Gözlerimi kapattım ve burnumdan soluduğum zehri atmaya çalıştım. Nefes alış verişim düzelene kadar cama yaslandım ve dışarıya odaklanmaya çalıştım. Bir yandan hala Dinçer'in yerdeki alyans kutusundan gözlerimi ayıramıyordum.
"Piyade!" Arkamdan duyduğum küçük erkek çocuğu sesine dönmeden sırtıma birkaç şey isabet etti. Gözyaşlarımı silmeye zaman bulamazken kendimi korumak adına arkamı döndüm. "Selam düşman!" Elinde oyuncak nerf silahı olan bir çocuk bana ateş ediyordu.
"Hey, dur!" dedim burnumu çekerek. Beni hala silahla taramaya devam ediyordu. "Dursana velet!" Öfkeyle bağırdım.
Bağırışım çocuğu korkuttu, elindeki silahı düşürdü. "He he! Bu dili biliyorsun!" dedi Türkçeye geçip gülümseyerek. Yüzümdeki ifadeyi görünce kaşları çatıldı. Gözlerini kırpıştırarak bana bakınca arkamı dönüp gözyaşlarımı sildim. "Neden öcüye benziyorsun?" dedi yanıma yürüyerek.
"Sensin öcü." Maskaram akmış olmalıydı. En yakın zamanda daha pahalı bir maskara almam gerekiyordu çünkü malum... Son zamanlarda fazla ağlıyordum. "Kimsin sen?"
Kolumdan tuttu ve beni peşinden sürükledi. "Otursana!" Eliyle yatağı gösterdi. Kapıya dönüp baktım, kimsecikler yoktu. "Lütfen gel abla benimle. Lütfen." Neden ısrarcı olduğunu anlayamadan ona ayak uydurdum. O da yanıma oturunca konuşmaya başladı. "Neden ağlıyorsun?"
"Sana ne?" diye karşılık verdim sitem ederek.
"Saman ye."
Kaşlarımı çattım, bu uyuz çocuk da kimin nesiydi? "Kimsin sen?"
"Ben tokum sen ye."
Sabrım taşıyordu, zaten az önce yeterince beni öldürecek şeyler öğrenmiştim. "Oğlum söylesene, kimsin sen? Adın ne?"
Gözlerini kırpıştırdı. "Sekiz yaşındayım." Ellerini bacaklarına koydu ve sonra dizlerinin üstünde dikilerek burnuma baktı. "İsmim Direnç." Başımı salladım, o da kapıya döndü. "Büyükannem bizim burada olduğumuzu görürse çok kızar. Gidelim mi?" Elimi tuttu ve beni götürmeye çalıştı.
"Büyükannem derken?" dedim kaşlarımı çatarak. "Müjdem mi senin büyükannen?" Başını salladığında kalbim tekledi. "Kimin çocuğusun sen?"
"Annemin ve babamın." dedi ve güldü. "Ya hadi! Gelsene." Sıkılmış suratına ithafen yüzüme yansıttığım tereddütlü bakışlarım ayağa kalkıp peşinden ilerlememe engel olmadı. Aklımda dönen hastalıklı düşünceler beynimi bir zombi gibi kemirirken onun odasına geldik. "Burası benim oyun odam." Kapıyı açmak için kulpundan tuttu ve kapıyı itekledi. "Arabalarıma bakmak ister misin? Aslında bir sürü oyuncaklarım var ama hepsi burada değil çünkü odamda da varlar. Bak, bu en sevdiğim oyuncağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİBİRYA EKSPRESİ
ActionSeren Bademci belirli sebeplerden kaçmak için Rusya'da bulunan Sibirya Ekspresi'ne katılır. Yolculuk esnasında yalnız başına seyahat edeceği için iki kişilik bir oda kiralamıştır. Bahsedilen Ekspres altı gün sürecektir ancak Seren, seyahatinin ilk d...