Yorum yapmayanlar ve yıldıza basmayanlar ARABACIDIR!
Yorum yapın yavv
Yalan söylemeyen bir insan olmaktan gurur duyuyorum.
Vicdanım rahat en azından!
Ama bu türlü türlü bahaneler uydurup, iş güz arlık yapmayacağım anlamına gelmiyor.
"Annecim mutfak alışverişine çıkıyorum, sonra çarşıda biraz dolaşacağım ve akşam da Kutlu'yla kahve içeceğiz. Haberiniz olsun."
Mesajı yolladıktan sonra sabah erkenden kalkıp toplayıp temizlediğim evi son kez kontrol ettim. Üstümü giyinmiştim. Siyah pantolon üstüne beyaz crop ve kırmızı deri ceket. Saçlarımı örüp sol omzuma attım. Önlerden tutamlar bıraktım, hafif pembe glossumu sürdüğümde hazırdım.
Converse ayakkabılarımı giyerken bir yandan da Kutlu'ya akşam kısacık uğrayacağımı bildiren bir mesaj attım. Planım patlak verirse mahvolurdum.
Gökmen'le dün akşam konuştuktan sonra biraz sessizce oturmuş, hasret gidermiştik. Kendisi hemen fırsattan istifade edip buluşma ayarlamıştı bugün için. Ben de onun tatlı diline kanmış ve kabul etmiştim.
Bazen erkek olmak istiyordum. Ne kadar da hayatları basit ve güzeldi.
İnce düşünce yok. Kafaya takma yok. Bir konu olup bittiyse bitmiştir. Detaylı düşünmek yok.
Onun için geç yaşlanıyorlar!
Bir de biz kadınlara bak. 20 yaşımda, 40 yaşında gibi hissediyorum. Tek sebebi de bir erkek!
Ama bu sefer karar vermiştim. Ağırdan alacaktım. Ben tecrübesizdim, Gökmen hızlı. O yüzden çok hızlı başlamış ve devam ettirmiştik. İkinci baharımızın yapraklarını yavaş yavaş koparacaktım bu defa.
Bizim için yeni bir başlangıçtı. İlkinde yaptığım gibi çabuk ilerlemesine izin vermeyecektim. Doğal ama katı olmalıydı. Tanışmalıydık. Buket bana birini tanımanın en kolay yolu için üç soru vermişti yıllar önce; o Burhan'la çıkıp tecrübe edindikçe bana aktarırdı... Birincisi tuttuğu takım, sevdiği yemekler ve küçükken hatırladığı ve güldüğü bir anısı.
İki, arkadaşları ve onlarla neden arkadaş olduğu.
Ve üç, bu benim içinde önemli bir soruydu. Beni neden sevdiği? Neden benimle birlikteydi? Ona ne katıyordum?
Kaskım elimde, telefonum, param, anahtarım, glossum, su şişem, hepsi çantamdaydı. Dış kapıdan çıkıp sokağın başına yürümeye başladığımda Gökmen'in beni beklediğini gördüm. Adımlarım yavaşladı ama kesilmedi.
Çiçek'i yan park etmişti, boyası aynı renkti ama sanki parlıyordu, güneş de vuruyordu tepeden. Gökmen siyah pantolonunun sardığı uzun bacaklarını öne uzatmış, birini birinin üzerine atmıştı. Kalçasını Çiçek'e yaslamıştı ve deri ceketinin yarım açık olan fermuarı sayesinde içine giydiği beyaz tişörtünü görebiliyordum. Saçları kask yüzünden dağınıktı, yüzünde şapşal ama karizmatik bir sırıtış vardı. Göz göze geldik, ah o bakışları, içimi görüyor, içime sahip olmak istiyormuş gibi olan bakışları yok muydu.
Ona yaklaştıkça yüzümde engel olamadığım bir gülümseme belirdi ve kendimi koşarken buldum.
Çiçek'ten ayrıldı ve beni kollarını açarak karşıladı. Ayaklarım yerden kesilince Gökmen etrafında bir tur döndü. Biz kızlar sırf bu hareketin sunduğu kelebek hissi için kendimizden uzun ve güçlü erkekleri tercih ediyorduk işte.
Ayaklarım yere basmadan başımı kaldırdım, gözlerine baktığımda yüzlerimiz yakındı. Tamamıyla kahve kokuyordu, tenine sinmiş olan kokusunu soluyunca iç çektim. Bunu çok özlemiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERENDİPÇE
RomanceAşkın rüzgarı saçlarınıza karışacak, kalbinizi S1000RR'dan daha hızlı attıracak. 🏍️💛