Barış'ın üzerime içirme kisvesi altında boca ettiği su şişesini bıkkınlıkla çöpe atıp ofladım.
"Oya abla nasıl oldu acaba"
Benim ifadem alınırken o da hastaneye kaldırılmıştı. Sağlık görevlileri ölümcül bir yaralama olmadığını ısrarla belirtsede ben kendim duymadan ya da görmeden inanacak kadar rahat değildim, gözümün önünden onu ilk bulduğumda bana attığı bakışlar ise ömür boyu silinecek gibi değildi.
"İyiymiş ama şoktan konuşamıyormuş"
Barış telefonda biriyle konuştuktan sonra bana bakarak kurdu bu cümleleri. Hâlâ rahatlamadığımı belli edercesine yumruklarımı sıkarak kaşlarımı çattım.
"Gidip o adamı deşeceğim dostum"
"Amerikan filminde değilsin kendine gel dostum"
Dostum kısmında beni taklit etmiş ve benim gülmeme sebep olmuştu. Gülmemem gerekiyordu çünkü canım acıyordu.
"Güldürme beni onu deşeceğim"
Oflayarak yanıma oturdu. Hal ve hareketlerinden anladığım kadarı ile bana ufak bir azar çekecekti. Kimin umrunda?
O adam iyi bir cezayı hak ediyordu.
"Zuhal beni seni alıkoymak zorunda bırakma ve uslu dur tamam mı"
Gün içerisinde büyük ihtimalle yaşadığım şoktan dolayı gerçekleşen ani ruh halimin değişmesi durumu tekrar etmiş ve ben birden ağlamaya başlamıştım.
"Değil tamam. Ne kadar canı acımıştır Oya ablanın"
Şaşkın gözlerle bakıyor ve bir anlam arıyordu. Beni görmeyeli ani ruh değişimlerimi unutmuştu belli ki
"Ağlamanı durdurman için kaç tabak sütlaç istiyorsun?"
Sorusuyla gözyaşlarımı hemen silerek düşünmeye başladım. Lisenin ilk zamanlarında Emine teyzeye ısrar ederek bana sütlaç yapmayı öğretmesini rica etmiştim. Emine teyze fevkalade bir uğraş sergilemiş olsa da ben sütlaç yapmayı bir türlü öğrenemezken bizi sadece mutfağa su içmek için geldiğinde gören Barış nasıl oluyorsa pat diye öğrenmişti. Barış'ı bir konuda övmek benim için dünyanın en iğrenç şeyi olmasına rağmen hakkını yiyemeyeceğim kadar iyi sütlaç yapardı. Hiç merak etmeyin bunu lise bitene kadar kullandım. Teravihten kaçtığında, bir parfüme saçma sapan paralar verdiğinde, bana bağırdığında, manitası beni sevgilisi sanıp saçımı çektiğinde vb daha çok olayda ceza olarak bana mükemmel sütlaçlarından yapmıştı. Sütlaçlarından yemeye çok alışıktım ama ilk defa kendi isteğiyle yapacaktı. Bakın bu mucizeydi işte.
"İki tabak ya da kase"
Cevabımı duyunca yüzünden saliselik bir gülümseme geçmişti. Üç tabak yediğimde kusar, bir tabak yediğimde doymazdım genelde.
"Peki bir süreliğine benimle yaşamak için kaç tabak sütlaç istiyorsun?"
Başta sorusunu yeterince idrak edemediğimden şakayla"sonsuz tabak" desemde sorusunu idrak edince gülümsemem solmuştu.
"Namussuz musun Barış?"
...
Umarım beğenirsiniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazması Oyalı / Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Hah yazman da oyalı, köyden indim şehire falan mı çekiyoruz hayırdır"