Şimdi ise Nida bu yayını yoğun geçen bir gün sonrası gülmek için değil de yalnızca odada ses olması, kendi zihnindeki sesleri susturmak için açmıştı. Ne konuşulduğundan bile bihaberdi.

Acıyan gözleri karanlık odada tek bir noktaya odaklanmıştı. Günlerdi yaptığı tek şey burada öylece yatmaktı. Kimseyle tek kelime bile konuşmadan, cenin pozisyonunu hiç bozmadan yatmıştı. Sadece zaman zaman üstünde şiddetle uygulanan prosedürler yüzünden istenilen testler için ayrılıyor daha doğrusu bir et yığını gibi nereye çekiştirilirse oraya gidiyordu.

Cehennemle öldükten sonra karşılaşılacağını düşünürdü insanların çoğu. Bazı insanların cehennemi ise yeryüzünde başlardı. Kocaman bir ateş yakılırdı ortaya. Bir ateş yakardı her şeyi. Geçmişi, geleceği, emekleri...

Karanlık odanın kapısı gıcırtıyla açıldığında dönüp arkasına bakmamıştı bile. Çünkü günlerdir odasına sık sık birileri geliyor, bir şeyler söylüyor ancak Nida günlerdir hiçbirini duymuyordu.

Nilda'nın varlığı kız kardeşi için karanlık bir odayı aydınlatmaya benziyordu. Hep öyle olmuştu. Aklının erdiği günden beri ablasının varlığı Nida için karanlıkların aydınlatılmasıydı. Ancak şimdi Nilda'nın açtığı ışık odayı aydınlatsa da Nida'yı aydınlatmaya yetmiyordu.

Nida, açılan ışıkla birlikte acıyan gözlerini sıkı sıkı kapatmak zorunda kalmıştı. Nilda, sanki mayınlı bir odada yürüyormuş gibi sessizce içeriye süzüldüğünde "Bir tanem," diye mırıldandı. "Hadi bir şeyler ye artık." Elindeki tepsiyi komodinin üstüne bırakıp Nida'nın yatağına oturdu yavaşça. Nida'nın ayağının ucundaki laptopun kapağını tamamen kapattığında içerisi artık sessizleşmişti. Laptopu alıp kenara bıraktı sessizce.

Kız kardeşinin koluna yavaşça dokunduğunda Nida irkilerek kendini geriye çektiğinde Nilda'nın gözleri hemen dolmuş, çenesi titremeye başlamıştı. "Canını mı yaktım?" Aldığı tek karşılık günlerdir olduğu gibi yine koca bir sessizlikti.

Bir görevlinin gözetmenliği dahilinde tüm mahremiyetini hiçe sayarak verdiği idrar testlerinin üstüne; sabrı ve tüm dik duruşu sınanmak ister gibi zorla ve defalarca, sinir krizleri eşliğinde alınan kan testleri kollarının morarmasına neden olmuştu.

Ama canının acısı vücudundaki morluklardan değildi.

"Özür dilerim," dedi ablası sesi titrerken. Bu özür aslında onu koruyamadığı içindi. "Bak en sevdiğin çorbayı yaptım." Bir süre durdu. "Hani annem bu tarifi Antep'teki komşumuzdan almıştı. Biz de çok sevmiştik. Ne zaman hasta olsak hep bu çorbayı içerdik hatırladın mı?"

Nida gözlerini yavaşça birkaç kere kırptığında Nilda'nın titreyen eli sırtı dönük şekilde yatan kardeşinin omzunu buldu.

"Nida lütfen," dedi. Günlerdir Nida'nın kapısı önünde döktüğü gözyaşları bu sefer onun yanında akmaya başlamıştı. "Ne olur," diye yalvardı çenesinde birleşen gözyaşlarını silerken. "Ne olur bir şey de artık."

Nida, sırtı her ne kadar dönük olsa da ablasının ağladığını fark ettiğinde kendi gözyaşlarını tutamamıştı. Gözyaşları içinde iç çektiğinde vücudu titremeye başlamıştı. Bacaklarını karnına doğru iyice çekip ağlamaya devam etti.

"Söz veriyorum. Her şeyi toparlayacağız. Duydun mu beni? Sana söz veriyorum hepsini toparlayacağız."

"Bitti," dedi cılız bir ses karanlığın içinden. Düştüğü o çukurdan konuşuyordu sanki. Günler sonra dudaklarından dökülen ilk kelimeydi bu.

BUZDA ATAN KALPLERNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ