16. Bölüm - Yeraltı Cehennemi

19 2 17
                                    

Alexander
Irvin'in elindeki pusuladan gözlerimi alamıyordum. Alessi'nin bu minik antikayı işaret ettiğini söylüyordu, ben görmemiştim ancak bunu duyduğumda gurur duymamak elimde değildi. Zamanla yarıştığımız, ağzımızdan çıkan her bir sözcüğün hayatlarına bağlandığı o anda bile hem bize hem de onlara bir çıkış yolu sunmuştu.
Saraydan uzaklaşalı günler oluyordu. Irvin dakikalardır pusulayı bir sağa bir sola çeviriyor ve bize yol göstermeye çalışıyordu. Krallıktan çıkmış, birkaç kasaba geçmiş ancak ne Alessi ne de Nova'dan bir iz görebilmiştik. Labirenti andıran devasa bir ormandan çıktıktan yalnızca birkaç dakika sonra aniden durdum ve ileriyi işaret ettim.

"Dostum, neler olu-" Irvin aniden duraksayıp işaret ettiğim noktaya baktığında pusulayı elinden düşürecek gibi oldu. "O... O Alessi mi?"

Bize doğru gelen ata bakakaldım. Tam bir haftadır gözüme uyku girmemiş, endişe ve suçlulukla yüzleşmiştim ancak onu sapasağlam görmek tarif edemeyeceğim hislerle dolmama sebep olmuştu. Sanrı görüyor olabilir miydim? Hayır, hayır... Buradaydı. Zarar görmüştü, hayatımda hissetmediğim türden bir öfkeyle dolmama yol açan bu görüntüye rağmen o an tek istediğim onu kollarımın arasına almak ve defalarca, tekrar tekrar özür dilemekti. Ve en başından beri söylemem gereken cümleyi söylemekti. Çünkü artık biliyordum ki bu gerçekti, kaçınılmaz sonuma ulaşmıştım. Bu kadın kalbimi elleri arasına almış ve ona ait kılmıştı.

Sana deliler gibi âşığım, Alessi Spell.

Geri döndürülemez şekilde.

"Les!" Koşmaya başladım. Ne olduğu, nereden geldiği, içinde bulunduğumuz durumun nasıl işlediği... Umurumda değildi.

At yavaşlamış ve sonunda durmuştu, onu buraya getiren yabancı adama bakarken neler hissedeceğimden emin olamadım. Bana dostane bir bakış atıp, Alessi'ye aşağı inmesi için yardım ettiğinde mesafesini koruduğunu fark ettim, belki de bu yüzden tekrardan tek amacım karıma ulaşmak olmuştu.
Ayakları yere değdiği an onu kollarımın arasına aldım. İçimdeki yangın günler sonra durulmuş, bir köşeye sinmişti. Yalnızca bir hafta geçmesine rağmen bariz şekilde zayıflamış ve kemikleri iyiden iyiye belirginleşmiş karımı ne kadar özlediğimi almıyordu aklım. Bu nasıl bir duyguydu böyle? Hangi ara ona böylesine derinden bağlanmış, kaybetmekten bu denli korkar olmuştum? Ben duygularımı daima bastıran, çoğu zaman onlardan ölesiye kaçan bir insan olmuştum; Alessi'ye karşı ise tüm gardım düşüyor ve duygularım apaçık ortaya dökülüyordu. Ama anlaşılan oydu ki ona daha fazla söylemeliydim bunu, onunla konuşmalıydım.

Alessi'nin bana karşılık vermediği fark ettiğinde hafifçe geriye çekildim. Yorgundu, hâlâ nerede olduğunun farkında değildi ama gözlerinden belli olan duygusuzluk boşluğa düşmeme sebep oldu. "Les," demek istedim ancak ne ben devam edebildim ne de o beni dinledi.

"Irvin." Yorgun ama huzurlu fısıltısıyla benden ayrılıp bir adım arkamda duran Irvin'e sarıldığında ellerim az önce onun durduğu boşluğa doğru düştü. Göğsüm anlamsız bir hızla inip kalkarken dikkatle beni izleyen adama bakakaldım. Hâlâ atın üzerindeydi, beni tanıdığı belliydi ama ben onu tanımıyordum. Gözlerim, Alessi'ninkiyle benzer bir donuklukla yanımdaki ikiliye döndü. Irvin Alessi'nin sırtını hafifçe sıvazlarken güldü. "İyi olduğuna sevindim, serseri."
Alessi'nin sessiz gülüşüyle sarsılan omuzlarını seyrettim. Tüm bunları hak etmiştim, değil mi? Konunun onun bana olan sevgisiyle ya da güveniyle bir alakası yoktu. Benim kendime, kendi duygularıma karşı olan güvensizliğimdi... Diana'ya hiç aşık olmamıştım, bunu zaten biliyordum. Ona değer veriyordum ve hayatımda silinmeyecek izler bıraktığı doğruydu ama hayatımdaki yeri Lessi ile kıyaslanamazdı bile.

Alessi benim ışığımdı. En karanlık günlerimde yolumu aydınlatan kutup yıldızım olmuştu. Onu ilk görüşümde, gözlerindeki haşin duygulara tutulmuştum ve o zaman bile kalbimi mühürlediğini biliyordum. Şimdi ise kalbi kırıktı ve bunun tek sorumlusu bendim.

GÖLGELERİN KRALLIĞI 2 - TILSIMOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz