"Çünkü bazen onun gözlerine bakıyorum ve orada bizden bir iz görüyorum."
~
Lalisa Manoban ve Jeon Jungkook, aylar önce ayrılmıştı. Ve hayatlarında birçok şey değişirken eskisi gibi kalan tek şey, birbirlerine olan hisleriydi.
~
"Yapmamam gerekirken...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
your're killing the only piece of you i can touch.
13. Bölüm
Eve dönmeden önce, apartmanın önünde Jungkook ile oturduk.
Gergindi, dirseklerini yasladığı dizlerini farkında olmadan sallıyordu. Beni öpmüştü, ona karşılık vermiştim ve eğer hayatınızda bir aşk filmi izlediyseniz, tek bir öpücüğün bile bir şeyleri düzeltmeye gücünün yeteceğini bilirdiniz. Ama Jungkook, bizim hikayemizde böyle olmayacağını, olamayacağını biliyordu.
Onunla oturmaya devam ederdim, orada onunla sonsuza dek kalabilirdim. Telefonuma gelen mesaj sesi, ortamdaki sessizliği bozana kadar böyle düşünüyordum. Cebimdeki telefonu çıkartıp ekranı açtığımda, artık bende kayıtlı olmayan ama ne yazık ki ezberimde kalan o numaradan gelen mesajları gördüm.
Böyle anlaşmamıştık.
Uzak duracaktın, söz vermiştin.
Sözünü tutmuyorsan, ben de benimkini tutmayacağım.
Kalbim sıkıştı. Jungkook halen önüne dönük duruyordu, bana bakmıyordu. Yutkunmaya çalışarak telefon ekranımı kapattım ve burada kalmaya devam edersem olabilecek tüm ihtimalleri gözden geçirdim.
Kardeşimin kalbini kırabilecek, annemi paramparça edebilecek tüm ihtimalleri düşündüm. Jungkook'a doğruları söylediğimde olacakları düşündüm. Eğer şimdi konuşursam kaybedeceklerimizi, onun nasıl yıkılacağını düşündüm. Sonra benden izinsizmiş gibi, dudaklarımdan acımasızca kelimeler döküldü.
"Git, Jungkook."
Yavaşça başını bana doğru çevirdi. "Ne?"
Gözlerim dolarken bakışlarımı ondan kaçırarak önüme döndüm. "Ha-hataydı..." diyebildim güçlükle. "Gitmen gerekiyor." Hayal kırıklığıyla yüzüme baktı. "Anlatamadıkların yüzünden böyle söylüyorsan," dedi kısık bir sesle. "Bak... Anlatmak zorunda olmadığını, kendim öğrenebileceğimi söyledim..."
Başımı iki yana sallayarak ayağa kalktığımda, Poirot sanki Jungkook'a zarar verecekmişim gibi onun önünde durarak bana birkaç kez havladı. Jungkook'a zarar verecektim, veriyordum ama elimden başka bir şey gelmediğini biliyordu. Artık biliyordu. Bunu düşünmeli, ben aksini iddia etmeye çalışırken gözlerimdeki gerçeği görmeliydi. Çaresizdim. Çaresizdim ve bu çaresizlik beni resmen kıvrandırıyordu.