12

1K 73 446
                                    


🌍

Kontrolünü kazanmaya çalışıyordu. "Gitmeden önce sana cephe almaması ve senin aklını karıştırmaması için onu uyarmak asıl hedefimdi." Kuşkucu tavrımı gördüğünde gardını almak istiyormuş gibi kaşlarını çattı. "Sonra işler değişti. İleri geri hakkımda konuşmaya başladı, ben de dayanamadım."

"Dayanamadın, öyle mi?" Dayanamayıp bir insanın nasıl kolunu kırabilirdi? Gözlerimi kapattım ve gülümsedim, benimle dalga geçiyor olmasını umdum.

"Çekirge bir zıplar, iki zıplar..." dedi dikbaşlılığını koruyarak. "Üçüncüsünde ben tepesine zıplarım."

"Dinçer senin asabiliğin artık beni korkutuyor. Çığırımdan çıkmama az kaldı!" İlk gün tanıştığım Dinçer ile şimdiki aynı değildi. Bir değişiklik vardı. Eski Dinçer uyumlu, alttan alan ve vurdumduymazken şimdikinin yerine açık sözlü, baskıcı ve kontrolsüz bir Dinçer gelmişti.

"Ben asabi değilim, onlar çok uslanmaz." dedi kollarını katlarken. Her cümlesinde bir insan nasıl gülümsetebilirdi ya? Korkunç bir insan olmaya başlamıştı.

Gözlerimi kapattım ve uzlaşmamız için tartışmamızı böldüm. "Tamam, her neyse. Yeter, zaten çok az vaktimiz kaldı." İçten yanağımı ısırırken bir yandan ise bizim blok vagonumuza geçiş yaptım. "Dinçer, nereye?" dedim kaşlarımı çatıp arkamı dönerek. Alex'in bulunduğu noktaya gidiyordu.

"Hiç, geliyorum ben." dedi anlaşılır bir tonda. Umarım ki bu tekinsiz tavırları yine birilerine zarar vermezdi. "Gözün arkada kalmasın, güven bana."

"Ne yapacaksın?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Senin için Habarovsk'ta kalacak bir yer ayarlayacağım." Gözlerimi kırpıştırdım ve ona baktım.

"Hayır, gerek yok." dedim demesine, Dinçer elini uzatıp sus işareti yaptı ve arkasına bile bakmadan ortadan kayboldu. İç çektim ve ölmek istedim. Kim bilir nasıl kalacak bir yer bulacaktı? İnternet yoktu, hatlar desen dengesizdi ve çekmiyordu...

Gözlerimi kapattım ve Tanrı'dan yardım isteyerek banyoya doğru ilerledim.

🚂

"Her şeyini aldın mı?" dedim yatağa oturmuşken ayaklarımı sallandırarak. Dinçer hemen önümde yerdeki bavulunun fermuarını çekiyordu. Tarifeye göre kırk veya yirmi beş dakika arasında duracaktık. Öğrendiğime göre de bu süre bazen uzuyor ya da duruma göre kısalıyordu.

"Seni bavuluma alamadım sadece." dedi ve göz kırptı. Hüzünlü hüzünlü dudaklarımı bastırıp onu izledim. Tamam, ne kadar asabi bir insan olmaya başlasa da bazı şeyleri yanlış anlamış olabilirdi. Alex'in zaten bir suçu yoktu. O sadece... Kendi çapında bana yardım etmek isteyen bir gitaristti.

"Ne zaman Rusya'ya dönmeyi planlıyorsun?" Bu soruyu bilmem kaçıncı defa sormuştum ama o dudaklarından başka bir cevap duymak istiyordum artık.

"Sen Türkiye'ye ne zaman döneceksin?" Sorusu karşısında yutkundum ve yatağın üzerinde olan ellerimle battaniyeyi kavradım. Bir anda içim içimi yemeye başlamıştı.

"Annem ne zaman uyanırsa." dedim, sessizce. Gözlerimi kapattım ve kaldıramadığımı, bazı şeylerin yüklerini taşıyamadığımı gösteren bir nefes verdim dışarıya. Bunu çok sık yapmazdım, kendimi çok sık dışarıya açmazdım ama Dinçer zaten hayatımdaki istisnaların örneği değil miydi? "Dinçer ben o eve dönemem." dedim fısıldayarak. "Ben o eve kimsesiz dönemem." Ellerimle yüzümü kapattım. Ağlamıyordum. Sadece... Gerçi gözlerimde yaşlar tükenmişti. İstesem de ağlayamazdım. Sadece fazla yalnız hissettirecekti ve ben buna katlanamazdım.

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin