🚂
UYARI: Bu bölümde +18 içerikli bir sahnemiz var. Rahatsız olacağını düşünen arkadaşlarım ve yaşı küçük olan okuyucular işaretlediğim yerden sonrasını atlayıp diğer bölüme geçebilir.
Hepinize keyifli okumalar diliyorum!
Müzik,
Bağzıları - Bir şair değilim...🌍
Tamı tamına yirmi dört saatimiz kalmıştı.
Dinçer ile yeterince az zamanımız kaldığı için sabahlamaya karar verdik ve gece boyunca birbirimizden bahsettik. Onunlayken zaman o kadar hızlı ve akıcı geçmişti ki, tamamıyla tüm dış dünyadan kopmuştum ve hatta bazı şeylerin varlığını bile unutmuştum.
Şimdi ise sabaha karşı saat 5'i gösteriyordu. Güneş daha doğmamış, ormandaki hayvanlar tatlı uykusundan uyanmamıştı. Ben ise Dinçer'in kollarının arasındaydım ve başımı omzuna yaslamıştım. O, yanıma gelip etrafımıza koca bir battaniye sarmıştı ve bana sarılı olan kollarıyla hiç zorlanmayan bir halde mp3 çalarımı tamir etmeye çalışıyordu. O kadar odaklanmıştı ki ona baktığımı ve onu incelediğimi asla fark etmemişti.
Ben de bu fırsattan faydalanmak için yeniden onu incelemeye koyulmuştum. Çünkü onu incelemek sıkıcı zamana karşı bir 'hayır, şu an çok eğlenceli' tabelası gibi geliyordu gözlerime. "Çok mu aşık oldun bana?" dedi Dinçer, mırıldanarak.
Anlaşılan fark etmişti. "Hayır, sadece..." Onunla daha fazla zaman geçiremeyecek olmam beni fazla üzüyordu. Onu bile yeni tanımaya başlıyordum aslında. Yirmi dört saatte tam olarak ne yapabilirdik ki? "Seninle daha önceden karşılaşmadığımıza çok dargınım. Birlikte çok fazla anımız olabilirdi." Cümlemin ardından elindeki küçük mp3 çalarım elinden yuvarlanarak kucağıma tok bir sesle düştü. Neden böyle bir şey olduğunu sorgulamak yerine öylece bacaklarımın arasında duran küçük müzik aletine baktım ve Dinçer'den bir ses bekledim.
Ama ses gelmedi.
"Yirmi dört saatimiz kaldı Dinçer." Bunu kabullenemiyordum. "Yirmi dört saat. Dile kolay, halbuki bir gecemize bakardı."
"Mesela seninle o anlattığın olaydan sonra müze gezmek çok isterdim." Burukça tebessüm ettim. Dinçer'in anlattığı kadarıyla ailesinin Arkeoloji Müzesi ve Sanat Müzesi vardı. Çocukluğunda ise ailesinin olan Arkeoloji Müzesi'nde bir gün boyunca kaybolmuş ve kamera kayıtlarına rağmen ondan geriye hiçbir iz bulunmamıştı. Hikayenin asıl ilgi çekici kısmı ise Dinçer'in 13 yaşında olmasına rağmen o günü hatırlamıyor, ailesine nasıl ulaştığını bilmiyor oluşuydu.
Konunun ardından ikimiz de mantıksız olduğunu düşündüğümüz birer açıklama yaparak o arkası olmayan düşüncelerden tabii ki de sıyrıldık.
"Başka..." dedim çekingen bir tonda. "Yeniden bir Sibirya Ekspresi yolculuğu yapmak isterdim." Evet bunu kesinlikle isterdim. "Ama bu sefer birçok insanın bulunduğu ve kimseyi tanımadığımız bir tura katılıyor olurduk. Yani böylece sade, sıkıcı bir tren yolculuğu değil." Beni dinliyor olduğuna emindim. "Seni bulmuşken dünya turu da yapmak isterdim aslında." Yüzümde garip bir sırıtış belirmişti. "Bisiklet turu şeklinde olması çok güzel olurdu. Gideceğimiz yerlere bisikletlerimizi de götürürdük. Ama sen bisiklet sürmeyi biliyor musun? Ben bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİBİRYA EKSPRESİ
ActionSeren Bademci belirli sebeplerden kaçmak için Rusya'da bulunan Sibirya Ekspresi'ne katılır. Yolculuk esnasında yalnız başına seyahat edeceği için iki kişilik bir oda kiralamıştır. Bahsedilen Ekspres altı gün sürecektir ancak Seren, seyahatinin ilk d...