1

4.5K 147 713
                                    

🚂

Sibirya Ekspresi Serüvenimize Hoş Geldiniz!

Başlamadan önce kurgu hakkında kısa bir bilgi vermek isterim, bu bilgi hikayeyi anlamanız için önemli bir etken olacaktır:
Sibirya Ekspresi kurgumuz, Moskova'dan Vladivostok'a giden ve Trans Sibirya Ekspresi Treninden ismini almış, gerçek kurum veya kişilerle alakası olmayan kısa içerikli bir hayali kurgudur. Karşılaşacağınız birçok öğe, gerçek dışı olmakla birlikte mümkünatı olmayan bazı durumlarla da uyum içermektedir.

Ayrıca ilerleyen sahnelerde şiddet içerikli bazı unsurlar, cinsel içerikli birçok sahne ve atlatamayacağınız travmatik öğeler içeriyor olabilir.
18 yaş altıysanız eğer okumamanız rica edilmektedir.

💨

Başlıyorsanız eğer;

Başladığınız tarihi buraya bırakınız:
> 18.01.2024 <

İyi okumalar!

🌍

🌍

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Mp3 çalarımdan artık gelmeyen ses, sempatik sinir sistemimin aktifleşmesine yetmişti.

Tırnaklarımı çıplak olan bacaklarıma öfkeyle geçirip nefesimi dışarıya verdim. Müziğin olmadığı her bir saniye gergin bir insan evladına evriliyordum. Bu doğruydu.

Başımı sola çevirdiğimde biraz sonra kalkacak olan trenin, perdesinin arasından süzülen loş ışıkta bir kıyameti yaşadığımı hissetmemle başımı cama yasladım. Tamam, gergin oluşumun tek sebebi mp3'ümün bozulması değildi. Şu sıralar her şeyden, herkesten bir anda uzaklaşacağım için inanılmaz gergindim. Uzun zamandır aldığım kararlar fazla sağlıklı değildi ve bundan korkuyordum.

Delicesine bir şey yapmaktan korkuyordum.

El çantamın fermuarını açarken çantadan tiz bir ses yükselince gözlerim kendiliğinden kısıldı. Sigara paketimi bulduktan sonra bir dalını paketin içinden çıkarırken arka odadan gelen sesleri dinlemeye başladım. Bir bebek avazının çıktığı kadar uykusuzluğun getirdiği tedirginlikle ağlıyordu.

Kim bilir o neyden kaçmıştı?

"Çakmağım! Çakmağım nerede?" Tedirgin bir halde sağa sola bakınıp, masanın üzerindeki dergi dahil her şeyi fırlatırcasına kaldırdım. Evet, sahip olduklarımı kaybetme düşüncesi ölüp ölüp dirilmeme neden oluyordu.

Çünkü ben eşyalarıma kendime verdiğim değerden çok daha fazlasını veriyordum.

Delicesine çakmağımı aradığım esnada içerisinde bulunduğum odanın kapısı kendiliğinden açıldı. Bir adam odamın içine gelişigüzel dalıp, doğrudan yatağın altına bavulunu iterek varlığımı tınlamadan karşımdaki koltuğa oturunca suratını inceleyip onun kim olduğunu çıkarmaya çalıştım. Tanıdık gelmiyordu. Boynundaki Atatürk madalyonunu görmemle ancak Türk olduğunu anladım. Bir röportajdan çıkmış gibi görünüyordu.

SİBİRYA EKSPRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin