10.BÖLÜM: DAĞ EVİ

189K 13.9K 1.4K
                                    

Bugün kendime sordum,

Neden dünüm böyle durgun?

Bedenim yorgun, tenim solgun,

Kalbim şu sıra fazla suskun.

Bitmiyor ki kendimle sorgum,

Sen ne zaman her şeyim oldun?

Hadi cevap ver, neden sustun?

Sen solum, sonum ve sonsuzumsun...

Kalemi defterin yanına bıraktıktan sonra, "Öküz!" diye bağırdım.

Yaklaşık on gündür Kıvanç'la hiç konuşmamıştık, beni ne aramış ne de sormuştu. Ben de yine kendimce gurur yapmıştım ve onun gibi davranmayı tercih ederek onu ne aramış ne de sormuştum.

Pekâlâ, sorma kısmı yalandı.

Batu ile Kıvanç'ın hâlâ konuşmadığını bildiğim için birkaç gün arayla da olsa Ozan'a Kıvanç'ı sormuştum ve Ozan'dan aldığım haberlere göre bir süredir okula bile gelmeyen Kıvanç'ın hayatı gayet normal bir şekilde devam ediyordu. İyiydi, herkesle arası oldukça iyiydi fakat garip bir şekilde sanki benden kaçıyordu.

Oysaki karaoke bardan çıktıktan sonra yaptığımız konuşmadan sonra çok farklı şeyler beklemiştim ben. Kıvanç'la yaptığımız ilk anlaşmaya göre ben ona âşık olduktan sonra görüşmeyi kesecektik fakat Kıvanç'ın isteği üzerine kesmeyip üstüne bir de yeni bir anlaşma yapmıştık. Yeni anlaşmamıza göre de onun bana âşık olmasını sağlayacaktık ama Kıvanç böyle davranarak hem kendisine hem de bana hiç mi hiç yardımcı olmuyordu. Ne Batu ne Irmak ne de ben onun ne yapmaya çalıştığını anlıyorduk.

Bunun dışında, tam üç gün önce hayatımın akışını değiştiren bir haber almıştım. Irmak'tan öğrendiğime göre, İnci kusarak zayıflama işini abartmış ve artık kendisine engel olamamaya başlamıştı. Yediği veya içtiği ne varsa istemeden de olsa artık kusuyor ve bu durumun sağlığı açısından gerçekten çok kötü olduğunu bilmesine rağmen ailesine durumu söylemiyordu.

İnci'nin kusarak zayıflamaya çalıştığını bizzat kendisinden öğrenmiştim fakat onca kiloyu verdikten ve okulumuza döndükten sonra bile hâlâ kusmaya devam edeceğini tahmin edememiştim. Irmak'ın araştırmalarına göre, İnci birkaç ay daha yediği her şeyi kusmaya devam ederse, vücudu gitgide güçsüz düşecek ve belki de günün birinde ölecekti...

İnci'ye her ne kadar çok kızgın olsam da onun bu durumda olmasının sebeplerinden biri de ben olduğum için ona durumunun ciddiyetini anlatmış ve ailesine her şeyi anlatmasını, tedavi olması gerektiğini söylemiştim. İnci'nin yaptığı tek şey ise "Bu benim hayatım, siz karışamazsınız!" diye bağırmak olmuştu.

Suçlu hissediyor muydum? Fazlasıyla ama onu yaşatmak ya da sağlığının bozulmamasını sağlamak için elimden ne gelebilirdi, hiçbir fikrim yoktu.

Kapımın tıklatıldığını duyduğumda defterimi aceleyle çekmeceme koyup "Gir!" dedim.

İçeri giren Ecrin teyze, "Kıvanç geldi, aşağıda seni bekliyor," deyince, gözlerimi irileştirmeden edemedim.

"Hemen geliyorum," dedim ve sandalyemi geriye iterek kalktım.

Boy aynamın karşısına geçip kendime şöyle bir baktıktan sonra koşar adımlarla basamakları inip kapının hemen önünde beklemekten sıkılmış olan Kıvanç'ın karşısında durdum.

"Hoş geldin!" dedim gülümseyerek.

"Hazırlan, gidiyoruz."

Kaşlarımı çatarak, "Nereye?" diye sordum. Cevap vermek yerine, "Geceyi orada geçirebiliriz. Acele et," dedi.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin