Bölüm 1

239 22 106
                                    

Eden'ın annesi Margaret'ın bağırdığı her seferinde başının üzerindeki pembe bigudiler hiddetle ileri geri sallanıyordu. Kucağındaki kardeşi şaşkın ve anlamayan gözlerle annesinin öfkesine bakıyor, belli belirsiz bir şeyler mırıldanıp duruyordu. Dişleri olmayan pembe ağzını her açtığında küçücük dudaklarının arasından baloncuklar çıkıyor, etrafında gördüğü dünyaya zihninde bir aşinalık oluşturmaya çalışırcasına bir merakla annesiyle ablasının didişmelerini izliyordu.

"Eline bir liste tutuşturmuştum. Yapılacak şey çok basitti." Margaret poşetlerin içindekileri boşaltıp eline ne geçtiyse tezgâhın üzerine fırlatırcasına bırakırken bir yandan da hararetle Eden'ın bu basit görevdeki başarısızlığına söyleniyordu. Gözlerinde hayal kırıklığı parıltıları gezinirken tezgâha koyduğu her bir eşyaya karşılık bir kelime söylediği tuhaf bir ritim tutturmuştu. "Markete gidecektin. Listedekileri uygun reyonlardan bulup alışveriş sepetine koyacaktın. Sonra kasaya doğru gidip aldıklarının parasını ödedikten sonra doğruca eve geri dönecektin. Üstelik sana kredi kartını da vermiştim. Para üstü hesabıyla bile uğraşman gerekmiyordu. Hepsi bu kadardı, Eden!"

Eden terslenerek annesine baktı. Tam şimdi şuracıkta, mutfağın ortasında, okul üniformalarının içinde eriyip giderek bu trajedi ile karışık gülünç durumdan kurtulmanın gözüne ne kadar çekici geldiğini düşünmeden edemedi. Üstüne üstlük annesinin on altı yaşına geldiği halde hâlâ para üstü hesaplamaktan bihaber olduğunu varsayarak onun zekâsıyla alay etmesi berbat bir durumdu. Hatta ada tezgâhının etrafındaki uzun bacaklı, ahşap taburelerden birine oturmuş, zevkten dört köşe bir halde soğuk puding kaşıklayan Jo'nun bu duyduklarına keyifle kıkırdamasından bile daha utanç verici olabilirdi.

"Ceviz koymazsan kimsenin öleceğini zannetmiyorum," diye karşılık verdi Eden bunun üzerine. Oldukça sevimsiz bakışlarını annesinin üzerine dikmişti. Lakin Margaret, Eden'ın söylediklerinin sinir bozucu bir sinek vızıltısı kadar değeri yokmuş gibi onu duymazdan geldi. Eden kendini tutamadı. "Aptal bir ceviz yüzünden bu kadar tantana çıkarttığına inanamıyorum."

Margaret'ın sessizlik yemini kısa sürdü. Bir saniye kadar. "Sen annenle ne biçim konuşuyorsun?" diye cırlayınca kucağındaki Alfie'yi neredeyse korkudan hıçkırık tutacaktı. Ensesindeki pembe bigudilerden bir tanesi koyu kumral saçlarının ucuna kadar açılıp sindi. Eden eğer annesi kafasını bu kadar hiddetle sallamaya devam ederse saçlarındaki tüm bigudilerin yere tek tek döküleceğini düşündü.

"Sadece cevizi unutmuşum. Diğer bütün gerekli malzemeleri aldım. Salatayı o olmadan da yapsan kimse neyin eksik olduğunu anlayacak değil."

"Benden daha iyi bilebileceğini düşünüyorsan sen doyur bakalım dokuz kişinin karnını."

Jo alayla güldü. Eden kız kardeşine ters ters baktı bu kez. Tüm suratını o soğuk, çikolatalı pudinge bulamayı düşündü. "Eden daha ekmek bile kesemiyor."

"Sen annem evde değilken altını doldurduğun zaman bezini kim değiştiriyordu acaba? Boklu kıçını kim yıkıyordu sanıyorsun?"

Jo donakaldı. Kıpkırmızı oldu. "Kapa çeneni," dedi ablasına. "Artık büyüdüm. On iki yaşındayım."

"Ne büyük başarı," dedi Eden gözlerini devirip.

"Aramızda sadece dört yaş var."

"Bu senin lanet bezini değiştirme görevinin bende olduğunu değiştirmiyordu."

"İkiniz de susun. Derhâl!" Margaret'ın ensesindeki o çözülmüş bigudi daha fazla dayanamadı. Pat diye yere düşüverdi. Annesinin yüzü, üzerindeki evdelik elbisesinin çiçek desenlerinin kırmızı tonuyla neredeyse birebir uyum sağlamıştı artık. Dudakları titremesin diye birbirine bastırıp bir süre burnundan derin nefes aldı ve ağzından vermeye çalıştı. Kucağındaki Alfie huysuzlanmaya başlamıştı bile. Kafasındaki bigudilerin ne denli işe yaramaz olduklarına mı sinir olsa, tepeden tırnağa hayal kırıklığı olan kızının cevizi unutma faciasına mı, yoksa ikisine birden mi sıyırsa karar veremiyormuş gibiydi.

Is It Over Now? || stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin