"- Meredith buna emin miyiz?"
Tereddütlü ve belki biraz korku dolu olan sesimle sorduğum soruya karşılık yanımdaki kadın sadece elini gelişi güzel havada sallamıştı. Tepkisine göz devirirken anne ördeği takip eden civciv gibi peşinden gitmeye devam ediyordum.
İki saat önce tanışmış olmamız bile onun deli ruhunu anlamama yetmişti.
Beni sanırım boyut değiştirerek amazon ormanları gibi deli saçması bir yere getirmişti ve burada bebeğimi kutsayacağımızı söylüyordu. Bu kutsamanın dünya gezegeninde papanın bebeklere su fırlatması gibi bir şey olmadığını doğrulamıştım.
Nice dalı aşmış, yerdeki küçük böcekleri ezmemeye çalışırken yeni akrobatik hareketler öğrenmiştim çünkü Meredith'in kınayıcı bakışına maruz kalmak istemiyordum. Yanlışlıkla ezdiğim karıncaya bakarak on altı dakika hiç durmadan ağlamış ve bana bir caniymişim gibi üç dakika bakmıştı. Sonra bir dakika boyunca derin nefes almış, ardından sanırım gözlerini kapatıp ölen karıncanın ruhuna dua etmiş ve sonra yola devam etmişti. Bunların hepsi için yirmi bir dakika harcamıştık. Bir karınca için ağıtlar yakması bana garip gelse de duyguları o kadar gerçekti ki yas anını bölüp hadi gidelim demeye cesaret edememiştim.
On iki dakika boyunca bana küstükten sonra onu nasıl etkileyeceğimi keşfederek bir kelebeğe iltifat ettiğim için gülerek benimle tekrar konuşmaya başlamıştı.
Garipti... ama sevmiştim.
"- Bak şimdi annecim. Şu gördüğün dağı geçtikten sonra hayat ağacını göreceğiz. Ardından minik beybi kardeşim doğa anayla bağlanıp onun korumasını alacak. Anladın mı? Bebişin gelecekte destekçisi olacak bir doğa istiyorsan yolun cefasını çekmek zorundasın."
"- Offfff! Bacaklarım ağrıdı ama?"
"- Hımmmm, o zaman..." elini şıklatmasıyla bacaklarıma topraktan çıkan sarmaşıklar dolanmaya başladı ve ben tabii ki çığlık attım. Sarmaşıkların yol boyunca beni havada taşımasını nefesim kesilerek izledim.
"- Şimdi daha iyi misin?"
Koca gözlerimle pembe saçlarının rüzgarda savrulmasını izlerken yutkundum.
"- Sen delisin Meredith."Bana dönüp sırıtarak göz kırptı.
"- Biliyorum."Derin bir iç çekerek önüme döndüm. Ve ne hikmetse yirmi dakika sonra geleceğimiz yere vardık. Uçtuğum için olabilir belki...
Geldiğimiz yer ormandan bağımsız bir nehirdi. Nehirin ortasında uzun ve kalın gövdeli bir ağaç vardı. Bu ağacın dalları pembe çiçeklerle bezeliydi. Yaydığı aura öyle temiz ve ferahtı ki ağaca bakakalmıştım. Tıpkı Meredith gibi yaşam enerjisi yayıyordu çevresine.
"- Ee şimdi ne yapacağız?" Ağacın etkisinden kurtulup sorduğum soruya karşılık tatlı tatlı gülümsedi.
"- Nehirde yıkanacaksın."
Kaşlarım çatıldı.
"- Hani papanın su fırlatmasıyla alakası yoktu bu kutsamanın Meredith?"Durdu. Düşündü. Boş boş baktı.
"- Şey ben papanın ne olduğunu bilmiyorum."Durdum. Düşündüm. Boş boş baktım.
Ahh tabii ya! Kız hiç dünya gezegeninde yaşamamış ki ne bilsin papayı?
"- Off aman neyse. Nasıl yıkanacağım?"
"- Soyunup suya gireceksin Gracelýnn, her şeyi ben mi öğreteceğim aaaa?!" Önden gidip üzerinde ki elbiseyi çıkardığı gibi iç çamaşırlarıyla suya dalmasını izlerken sitemle mırıldandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuz Düşes Canlandı
FantasyBen Gracelýnn Tara Valentin. İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim. İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim. Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...