Ayy iki haftadır bölüm atmamışım haber versenize kız unutuyorum benn
●
"- Yani şimdi sen diyorsun ki benden asırlar önce doğdun. Babamla arkadaştın ve kendine ait küçük bir krallığın kralısın. Doğru mu anlamışım?"
"- Yani, kısmen evet."
Derin bir nefes verip karşımda ki ahşap koltukta oturan adama dikkatle baktım. Öğrendiklerimden sonra ona karşı yaklaşımımın ve bakış açımın değişeceğini düşünsem de farklı hissetmiyordum.
Öksürük sesiyle başımı Marlon'un yanında oturan ve pembe saçlarıyla pamuk şekeri andıran kadına çevirdim. Gözleri dört ayrı rengin ahenkli bir karışımındandı. Okyanus gibi berrak mavi tonları, içerisinde doğanın parlak yeşil harelerini taşıyordu, o yeşil harelerin gerisinde esen rüzgar gibi gri bir katman vardı ve gözlerinin en içinde minik toprak rengi tonlar geziniyordu. Dikkatli bakılmadığında su mavisi denilip geçilebilirdi ama bu gözler su mavisinden daha fazlasıydı.
Kaşlarının bile pembe olması açıkçası beni biraz şaşırtmıştı çünkü daha önce hiç doğuştan pembe saç rengine sahip birine rastlamamıştım ama bu kadının kirpikleri dahi pembeydi. Öyle koyu, cırtlak bir pembeden ziyade pamuk şeker gibi hafif açık, toz pembe kıvamı bir renkti. Kahkülleri küçük kalp şeklindeki yüzünü daha da şirin gösteriyordu ama gözlerine baktığınızda bu kadının şirin olmaktan çok daha fazlası olduğunu anlayabilirdiniz. Gözlerine bakıldığında bile içindeki zekâ potansiyelini gösteriyordu ki yaydığı aura gücünün müthişliğini kanıtlar nitelikteydi.
Öğrendiğim kadarıyla doğa perisi ve bir elf kızıydı. Doğanın çocuğuydu yani. Ondan bir tane daha olduğunu düşünmüyordum çünkü periler ve elfler asla ırklarını karıştırmazdı. Bu yasaktı ve cezası da ağırdı ama her şeyden önce bu iki ırk birbirinden nefret ederdi.
Benim güçlerim onunkilere benziyordu. Toprak, hava ve şifaya hükmediyordum ben. O ise toprağa, havaya, suya, canlılara ve yaşama hükmediyordu. Kısaca tüm doğa emrine amadeydi. Bunun yanı sıra bilgi sahibi olmadığım elf güçleri de vardı. Benden daha nitelikli olduğunu kabul edebilirdim. Ama gücünün kaynağını merak ediyordum çünkü sıradan perilerin bu kadar gücü olmazdı. Her peri tek bir güce hizmet ederdi. Su perisi, toprak perisi gibi isimlerle anılırlardı. Daha önce doğa perisi denilen bir şeyi hiç duymamıştım.
"- Merhaba Düşes. Ben Meredith, tam tanışamamıştık. Kocanızın üve-"
"- Meredith benim kızım Gracelýnn. Bunu sana daha önce söylemediğim için özür dilerim ama onun varlığını herkesten saklıyorum çünkü onu düşmanlarımdan korumanın tek yolu gizlemekti."
Aralarında kan bağı olmadığını anlamıştım ama Marlon onu üvey kızı değilde gerçek kızı olarak bilmemi istiyor olacak ki Meredith'in sözünü kesmiş ve konuyu detaylandırmamıştı. Bu davranışın bana özel değil, herkese böyle olduğunu anlayarak meseleyi büyütmedim. Herkesin Meredith'in kendi kızı olduğunu bilmesini istiyor gibi bir hali vardı, aralarındaki olmayan kan bağına yapılacak en ufak yorumu bile hazmedemeyecek gibi bakıyordu.
Marlon'a cevap vermeden Meredith'e döndüm."- Bana Gracelýnn diyebilirsin tatlım." Dediğimde gülümsedi ve gülüşüyle ağaç evdeki sarmaşıkların canlandığını ve hatta pencere dibindeki saksılardaki topraktan çiçekler açtığını gördüm. Evde gezinen kedi sevinçle kırıtarak onun kucağına atlamış ve karnına sokulmuştu. Gülüşü büyüyen kadın kucağına gelen kedinin başını okşarken yutkundum.
Vay canına.
Sanırım üvey kızıma hayran oluyordum.
Enerjisi, hareketleri, hatta tek bir bakışı, gülüşü bile hayranlık uyandırıcıydı. İnsanın o kedi gibi ona sokulup bırakmayası geliyordu ki bunun aurasının ve canlılarla olan bağının bir etkisi olduğunu düşünüyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuz Düşes Canlandı
FantasyBen Gracelýnn Tara Valentin. İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim. İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim. Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...