II

54 9 26
                                    

Hiçlik.

Siyah ve mavi.

Siren sesi.

Kırmızı.

Düşüş.

"Peki bu rüyayı ne sıklıkla görüyorsun?"

"Her gece." dedi Minhyuk ellerini ritim tuttuğu dizlerinden ayırıp çenesinin altına birleştirmeden önce. Bu hareketiyle dizine yaslanıp stresten dolayı tuttuğu ritmi gizleme şansı da bulmuştu.

Esmer tenli adam gözlüğünü burnundan yukarı itip not alırken ortam sessizleşti. Bu seansların en sinir bozucu yanı bu sessiz anlardı. Minhyuk gözlerini kaçırıp odadaki eşyaları inceledi. Masada duran isim tablasını okudu, sanki daha önce hiç okumamış gibi 'Lim Hyunsik'. Bazı kağıt ve kitaplar dağınık fakat üzerinde çalışılmış gibi duruyordu. Tüm bunların yanında masanın üzerinde duran, metal kübik bir figür ona tanıdık geliyordu. Sanki bir sembol gibiydi, üzerinde şimdi uzaktan bakınca anlam veremediği oymalar vardı. Kesinlikle eline almak istemişti. "Sürekli aklım karışıyor." dedi, dikkatini kübik figürden uzaklaştırmak için. "Deliyor gibiyim, ne hissettiğimi bilmiyorum."

"Neden böyle düşünüyorsun?" diye sordu terapisti, sanki bu konu ilgisini çekmiş gibi öne doğru eğilmişti.

"Sanki hiç yaşamadığım şeyleri yaşamış gibi hissediyorum." Sonra kendine bile itiraf etmekte zorlandığı şeyi ekledi. "Gördüğüm rüya bile aslında bir anıymış gibi hissediyorum."

Terapisti yeniden bir şeyler not almadan önce sordu. "O anıları yaşamadığına nasıl bu kadar eminsin?"

Minhyuk'un buna verecek bir cevabı yoktu, emin olamıyordu. Nasıl olduğunu bilmediği gibi neden böyle hissettiğini de kanıtlayamazdı. Sessizlik yeniden uzandığında terapisti not defterini kendi dizlerine bırakıp gülümsedi. "Günümüzü toparlasak mı?"

"Hala ne yapmak istediğimi bile bimiyorum." Bu görüşmeyi toparlamaya bile gücü yoktu ki. Şimdiden başı ağrıyordu, görüşmenin hangi kısmında gözleri ıslanmıştı hatırlamıyordu...

"Anlattıklarına bakılırsa yoğun bir süreçten geçiyorsun, hiç ara vermeyi düşün mü? Sadece dinlenmek için."

Minhyuk güldü. "Uyuyup hiç uyanmamak fena olmazdı." Ancak Lim Hyunsik'in tavsiyesi ona yorucu gelen şeyler üzerine gibi görünüyordu, tüm hayatına ara vermekle ilgili değil...

"Peki. Bana böyle sonsuz bir uykuya dalmayacağın konusunda söz verirsen, haftaya aynı saatte görüşelim."

Sadece başıyla onaylayıp odadan çıktığında telefonunda kontrol ettiği bildirimler arasında Donggeun'un mesajını gözüne takıldı. 'Akşam sergi açılışına geliyorsun değil mi hyung?'

Gitmeliydi.

Nasılsa aklını karıştıran duygular hisler ve anılar geçmişiyle ilişkiliydi. Şimdi yaşadıkları değildi. Öylece tavanı izleyerek bir cevap bulamayacağını kabul etmiş olmasaydı buraya da gelmezdi nasılsa. Ancak ara verme konusunu br süredir düşünüyordu. Modelliğe ara verirse belki sosyal medyada birkaç reklam alabilirdi, yalnızca sıkışmamak adına. Yine de bir süre hiçbir şey düşünmek istemiyordu.

Otoparka inen asansörün aynasında kendini şöyle bir süzdükten sonra eve gidip üzerini değiştirmesi gerektiğine ikna etmişti kendini. Biraz özen göstermeliydi en azından. Telefonda aklına gelen ilk numarayı tuşlayıp arabasına bindi. "Sungjae-ya, akşam seni almamı ister misin?"

İlerleyen saatlerde, en azından bir gömlek giyebildikten ve saçlarını yukarı taradıktan sonra dışarı çıkmayı başardı. Arabayı kullanırken düşüncelerinden uzaklaşmak mümkün olmamıştı fakat bu dalgınlık onu herhangi bir tehlikeye sokmadığı için kendini şanslı sayıyordu. Yook Sungjae'nin evinin önüne geldiğinde gözlerini ovuşturup ona iyi görünmek için çabalamıştı. Şimdi ne o kodları ne de o sinyalleri hatırlamak istiyordu.

11HT29Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin