I

115 10 7
                                    

Siyah.

Uzun siren sesi.

Kırmızı.

Tekrar siyah.

Kırmızı.

Hiçlik.

Deniz dalgaları.

Yeniden hiçlik.

Siyah ve mavi.

Kesik siren sesi.

Kırmızı.

Düşüş.

Nefes nefese uyandığında bedenini oynatamadığını fark etti. Bu karabasan boğazlarına kadar boğarken onu, gözleri sabah güneşi ışığının odasına belli belirsiz girdiğini fark edebildi. Nefes alıyordu ancak derin bir nefes alırsa tüm bu baskıdan kurtulacağını düşündü. Nihayet derin bir soluk aldığında yatakta doğrulmuş elleriyle göğsünü yoklamıştı.

Nefes alabiliyor, hareket edebiliyordu, ancak belki de sadece birkaç saniyeliğine yaşadığı hisler kendine gelmesini epey zorlaştırmıştı.

"Uyandın mı?"

En yakın arkadaşının odaya girdiğini fark ettiğinde başını kaldırıp anlamaya çalıştı. "Neden buradasın?"

Seo Eunkwang iç çekerek yatağın ucuna oturduğu sırada onun elindeki kase ve bezi fark etmişti. "Dün akşam çekimin olduğunu ama gelmediğini söylediler. Anahtarı menajerinden aldım. Ateşler içindeydin."

Dün akşam ne yaptığını hatırlamaya çalıştığında aklında sadece siyah ve kırmızı renkleri beliriyordu. Kaşlarını çatıp en son ne yaptığını hatırlamak için kendini zorladı. "Annem-"

"Haberi yok. Ama uyanmayınca seni hastaneye götürelim diye Sungjae'yi çağırdım. Söylesene madem hastasın, neden haber vermiyorsun?" Eunkwang alnına ıslattığı bezi yerleştirirken bir yandan yeniden uzanması için onu itmişti. "Herkes endişelendi."

"Her yerim ağrıyor." Minhyuk gözlerine gelen ışığı engellemek için yüzünü elleriyle kapattı. 10g kuvvete maruz kalmış gibi hissediyordu ve bu kavramı nereden bildiğini bile bilmiyordu. "Üsteki toplantı kararını bana bildirmeyi unutmazsın değil mi?" dedi mırıldanarak.

"Şirketteki toplantıyı mı demek istedin?" Eunkwang elindeki kaseyi komodinin üzerine bırakıp yeniden yatağın ucuna oturdu. Onun bir şeyler ima ettiğini düşünmüştü, belki disiplin beki yoğun çalışma ile ilgili olarak... "Zorlandığının farkındayım, neden ara vermiyorsun?"

"Bilmem." dedi Minhyuk dudakları arasında üfleyerek. Kafası o kadar karışıktı ki sanki bir milyon farklı şeyi aynı anda aklından geçiriyordu. O an üzerindeki örtünün bile ağırlık yaptığını düşündü. Belki sahiden de bir doktora görünmeliydi ancak hastaneye gitmek için bile yorgundu. "Sungjae'yi ara da gelmesin."

"Daha iyi misin?" Eunkwang bir soru sormuş gibi değil de şüpheyle yaklaşıyor gibi konuşmuştu. "Dün gece-"

"Sadece dinlenmeye ihtiyacım var." Öyle hissediyordu. Sadece bir süre öylece yatmak, kimseyi veya hiçbir şeyi düşünmemek istiyordu. "Biraz yalnız kalmak istiyorum, onlara sen haber verir misin? Dün akşamki çekimi telafi edeceğim."

Eunkwang kaşlarını çatıp "Seni yalnız bırakamam." dedi. Hastaneye gitmek istemese bile onun iyi olduğundan emin olmak istiyordu.

"Lütfen."

"Tamam, iyi." Eunkwang ayağa kalkıp telefonunda Sungjae'nin numarasını tuşladı. "Ama kötü hissettiğin an beni arayacaksın."

Onu başıyla onaylayarak geçiştirdikten sonra arkadaşının söylenerek evden çıkmasını beklemiş ve bakışlarını tavana dikmişti. Neydi bu hiçlik hissi böyle? Gördüğü garip rüyanın bir anlamı var mıydı? Siren sesleri ve sinyaller hala kafasının içinde çalıyor gibiydi. Nefesine odaklanıp kendi ritmini anlamaya çalıştı. Bedenine öylesine yabancı hissediyordu ki bu sebeple her hücresini ayrı ayrı hareket ettirip hissetmeye çalıştı. Ayağa kalkmaya hazır değildi, başı ağrıyordu ve boğazı kurumuştu.

Komodinin üzerinde Eunkwang'ın onun için çoktan hazırladığı su şişesini gördüğünde doğrulup birkaç yudum içti. Sanki asırlardır boğazından geçmiyormuş gibi ferahlatmıştı su içini. Yangının bir kısmını söndürmeyi başarmıştı. Öte yandan kafasındaki sinyalleri de susturmanın bir yolunu bulmalıydı. Ayağa kalkmaya karar verdi, tüm eklemlerini açmak istiyordu.

Yavaşça kalkıp yatak odasındaki pencereye ilerledi. Manzarayı görmeye ihtiyacı vardı çünkü aklı karmaşık imgelerle doluydu sanki. Nereden geldiğini bilmediği imgeler... Çoğunlukla kararsız ve anlamsızdı, tanıdık ancak yabancıydı.

Sonra banyoya ilerledi. Aynada yüzünü izlerken kendini ne kadar tanıdığını düşünmek istedi. Kendini bulmakta güçlük çekiyordu son zamanlarda, belki de bu hedefe öylesine odaklanmıştı ki diğer her şey anlamsızdı. Sonuçsuz kalmak, kendini bulamamak, onu daha da dibe çekiyordu. Oysa bu tanıdık yüz aynı zamanda kendini arayan o yabancıydı.

Gözlerinin dolduğunu fark ettiğinde iç çekerek musluğu açtı ve ağlamak için kendine izin bile vermeden gözyaşlarını musluktan akan suya karıştırdı. Sanki hiç akmadan yok olmalarını ister gibi aceleciydi. Yanaklarından süzülmezlerse gözyaşı dökmüş olmayacağına inandırmıştı kendini bir şekilde. Bu duyguları hem kendi benliğinden daha iyi hatırlıyor, hem de yepyeni bir duyguymuş gibi şaşkınlıkla karşılıyordu.

Zayıftı. Yetersizdi.

Kendini bulmaktan başka dayanağı kalmamıştı. 

11HT29Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin