8.Bölüm

1.2K 169 7
                                        




Ertesi gün evinden çıkmayan Gülru, günü pazar edince hazırlanıp çıktı. Akşam Zümrüt gelecekti. Otuz altı saatlik nöbetinden sağ çıkarsa geceyi Gülru da geçirecekti. Kapının önündeki vosvosuna bakıp iç geçirdi. Anahtarı hâlâ Ali'deydi. Ne onunla karşılaşmak, konuşmak ne de anahtarını istemek geliyordu içinden. El mecburdu alacaktı. Tamirhaneye bir adım attı, Ali'nin sesini duydu. Birine bir şeyler anlatıyordu. Muhtemelen telefondaydı. Arkasını dönerek sokağın çıkışına yürüdü. Bir ara alırdı, aracına ihtiyacı yoktu. Biraz dolaşır akşam ederdi.

"Akşam beş gibi gelirim." Ali kapıya çıkarken Tekin'le konuşuyordu.

"Tamam, abi, ben buradayım."

Başını çeviren Ali uzaklaşan Gülru'yu görünce cebindeki anahtarı hatırladı. Görünce veririm diyerek üzerinde taşıyordu ama görememişti. Anahtarını istemeye bile tenezzül etmeyen bu kadının onur savaşı kadınlara olan yargısıyla oynuyordu. Arabasına geçip ağır ağır kadının peşine düştü. İcadiye caddesine ulan Gülru'nun Nail Kitapevine girdiğini görünce aracını park edip çıktı. Bunu neden yaptığını bilmiyor, sorgulama gereği duymuyordu. Ne dosttular ne düşman, ne sevgiliydiler ne âşık. İki insandan öte neydiler ki? Yapılan her hareketin bir anlamı olması gerekiyor muydu? Bir kadın ve bir erkek tanışık olamazlar mıydı? Ali'nin düşünceleri bundan öte değildi.

Kitapevinden girdiğinde girişteki bankoda oturan Ayten Hanım'a baktı. "Merhaba abla, nasılsın?"

Ellili yaşlarında olan güleç yüzlü kadın, başını kaldırdı. "Hoş geldin Ali, sen nasılsın?"

"Çok iyi. Biraz bakınayım, çıkarken uğrarım."

"Olur, canım."

Ali sağına soluna bakınırken Ayten Hanım da onu izliyordu. Baktığı yöne bakıyor, sonra Ali'ye dönüyordu. Buna rağmen soru sormadı. Başını sağa sola sallayıp önüne döndü.

Ali onu gördü. Raftan aldığı kitapla ortada duran masaya oturan Gülru'yu gözleriyle takip etti. Biraz yaklaşıp kadının elindeki kitaba baktı. Günümüz şairlerinden birine aitti kitap, dikkatle inceliyordu Gülru. Ali'nin arkasında durduğunu fark etmiyordu. Ali arkasını dönerek raflara ilerledi. Raftan Bedirhan Gökçe'nin son kitabını çekip aldı. Kendinden emin bir tavırla Gülru'nun yanındaki sandalyeye usulca oturdu.

Gülru, yanına kimin oturduğuna dikkat etmedi. Burası bir kitap kafeydi, herhangi biri olabilirdi. Ama önüne sürülen kitabı gören açısı, başını kaldırmasına neden oldu. Önce kitaba, sonra da yanına döndü. Ali ona değil, masadaki kitaba bakıyordu. "Bunu da okumalısın, tabii okumadıysan."

Yaşadığı şaşkınlıkla dik oturup şiir kitabına baktı. "Okumadım. Öneriyor musun?"

"Evet." derken kısa bir an bakmıştı kadına. Avucundaki anahtarı da kitabın yanına sürdü. "Araban seni sorup duruyor. Özlemedin mi?"

Elinde olmadan gülümsedi Gülru. "Arabaların dili olduğuna inanıyorsun."

Ali onun gülen yüzüne baktı, baktı. Gözlerini kaçırırken başını aşağı yukarı salladı. "Ben inanmazsam kimse inanmaz." Yerinden kalkmak için kımıldadı.

"Dur!"

Gülru'nun sözüyle yerine çöktü. Kızın çekingen hâli, kaçan bakışları...

"Ben o gün biraz ileri gittim. Belki senin suçun yoktu, benim de yoktu ama o an onu görecek ruh hâlinde değildim. Bazı ince çizgilerim var, o... O, kadında bunların üzerine bastı."

"Yerinde kim olsa aynısını yapardı. Unutalım gitsin."

"Ben unuturum da..." Zümrüt kadar açık konuşamıyordu. "Umarım o da beni unutur."

Akasya Sokağı -Kitap oldu-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin