2.Bölüm

1.5K 165 11
                                        




Yüzü solgun annesinin yüzüne bakıyor, canı yanıyordu. Kardeşleri kahvaltı masasını hazırlamıştı, ailecek oturmuşlardı. Annesinin elini tuttu Ali. Kadın gözlerini oğluna kaldırdı. "Anne, bunu bir daha konuşmayacağız, sende bir daha kendini bu konu üzerinde üzmeyeceksin. Oldu ve bitti. Ne ondan bana ne benden ona bu saatten sonra bir şey olmaz. O hayat çizgisini seçti ve gitti, gelmiş olması bir şeyi değiştirmez. Ömrüm oldukça bakacağım son kadın bile değil." Annesinin gözlerinde hatırı sayılır parlamayla gülümsedi. "Tamam mı anne?"

Nimet Hanım başını sallayıp oğlunun elini sıktı. İçinden çok şey geldi geçti ama birini bile diyemedi. 'Mine seni yerle yeksan etti oğlum. Yaşarken öldürdü. Çok acı çektin, çekiyorsun. Acı veren şeylerin gülüşe dönüşmesi öyle kolaydır ki... Hele adı aşksa...' Nasıl desindi, nasıl konuşup canını yine yaksındı. Dün mahalleden bir kadının ona, "Mine dönmüş, Ali'ye dönmek istermiş," diye getirdiği sözleri oğluna demeyecekti. Ali gidip ondan hesap sormaya bile kalkmasındı.

"Yiğit oğlum, senin ağzından çıkanın ötesi olmadı hiç. Bilirim. Sen öyle diyorsan ben de bir daha üzülmem söz."

"O zaman keyifle kahvaltı yapalım." dedi Nazan. "Açız biz."

Hepsini gülümsetti. En çok Talha güldü. "Teyze ne zaman gelecek kardeşim?" Konuşmaları yuvarlak ve havada kapılıp sevilesiydi. Çocuk demek neşe demekti. Haneye huzurdu. Eksiği tamamlayan kayıp yapboz parçasıydı. Neşe içinde yapılan kahvaltıdan sonra Ali evden ayrıldı. Tamirhaneye kadar yürüdü, arabası – ilk aşkı- tamirhanenin önündeydi. Arabalara her erkek kadar aşıktı Ali. Belki biraz fazlası. Her şeyi tek düze ve basit olabilirdi, ama arabası olamazdı. Gözünün nuruydu o. Lüks bir Land Rover! Oto kiralamadan gelen geliriyle almıştı. Tek zenginliği oydu. Beyaz bir elmas gibi parlıyordu arabası. Zaten adı da Elmas'tı.

Tekin gelmiş, işe koyulmuştu. Kaputu açıp dünkü aracın radyatörüne göz atarken Tekin, ustasını izliyordu. Yüreği ağzında atıyordu. Bir heyecan kaplamıştı her yanını. Kaputu kapatıp Tekin'e döndü. "Olmuş, helal koçuma. Çırak ustasını geçer lafı doğruymuş. Kapat kontağı."

Genç çocuk kocaman gülümsedi. Esmer teninde iki tane gamze belirirken mavi gözleri küçüldü. "Ustam sağ olsun, usta." Koşar adımlarla kapattı aracı.

Ali kapının önüne çıkıp ellerini cebine attı. Burnundan derin nefes alırken gözleri kapanıp açıldı. Sokak gibi sokaktı. Mahalle arasındaki tek iş yeri sayılırdı. Babası ve dedesinin burada ömrünü verdiğini bilmek onu mutlu ediyordu. Hemen karşısındaki evde altı tane genç kız kalıyordu. Hepsi öğrenciydi. Evin sahibi vefat edince mirasçısı evi yurt gibi işletmeye karar vermişti. Sarı boyalı evden çektiği bakışları onun yanındaki pembe, mavi, turuncu renkli evlere kaydı. İki ev sağında da kızların kaldığı gibi erkekler kalıyordu. Kimi tıp, kimi hukuk birçok alanda üniversite okuyorlardı. Evlerin çoğu el değiştirse de hepsi Ali'nin çocukluğuydu. İlk gençlik seneleri ve bir erkeğe dönüşürken geçirdiği mutlu günlerdi. Huzurlu soluğuyla arabasının kapısını açtı. "Ben gidiyorum Tekin."

Arabasına binmeden karşı evin kapısı açıldı. Altı kız ite kaka ve sesli konuşmalarıyla sokağa döküldü. Ali başını çevirince kızların hâline gülümsedi. "Nasılsınız hanımlar?"

İçlerinden en çılgını Seda öne çıktı. Çakmak çakmak kahverengi gözlerini kıstı. Siyah saçını kulağının arkasına tıkıştırdı. "Ne olsun Ali abi, seni gördük gözümüz gönlümüz açıldı."

Ali dudaklarını birbirine bastırıp sırıttı. "Sağ ol abisi."

"Nereye Ali abi?" dedi Seda'nın kız kardeşi Eda. Ablasına benzer güzelliğe sahipti. Ama ablası çılgın o sakindi. "Randevu mu var?"

Akasya Sokağı -Kitap oldu-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin