24 | Hastalık

865 66 16
                                    

Geçmiş, Marlon savaştayken:

Soğuk kış gününde, karlı havada bahçede dolanıyor olmak şüphesiz aptallıktı. Normal zamanlarda asla bedenime zarar verecek bir şey yapmazdım ama hiç normal bir zamanda değildim.

Marlon gideli birkaç ay olmuştu. Bu süre boyunca pencere köşelerine ya da kapı önlerine tünüyor, sık sık bahçede gereksizce dolanıyordum. Tüm bunları yaptığım anlarda kocamın yolunu gözlüyor oluyordum. Çaresizce eşimi bekliyordum ama gelmiyordu. Ve ben hayalkırıklığı içinde odama dönüyordum.

Evin kapısının arkasına saklanıp beni özleyen üç çift gözün farkında olsamda onları farkettiğimi belli etmiyordum.

Marlon'un çocuklarıyla evliliğimizin ilk birkaç ayı karşılaştığımızda selamlaşmak dışında ekstra bir sohbet yapmamıştım. O gittikten sonraysa onları görmez olmuştum. Karşılaştığımızda selam bile vermiyordum çünkü beynim o kadar doluydu ki onların varlığını çoğu zaman farketmiyordum.

Farkettiğimdeyse görmezden geliyordum çünkü ne zaman onları görsem çaresizce babalarını beklediğim çok belli oluyordu ve ben utanıyordum. Kalbimi paramparça edip gururumu kıran ve beni geride bırakıp kuru bir veda bile etmeden giden adam için kendimi harap ediyordum.

Onu silip kendi hayatıma dönmeliydim belki de. Çünkü bir yere kadar haklıydım. Hata yaptığımda haklı olan o olsada ettiği sözler ve yaptığı hareketlerle suçsuzken suçlu olmuştu. Çizgiyi aşan ve beni alenen aşağılayan bir adamın suratına bile bakmazdım ama anlayamadığım bir şekilde kendimden hiç beklemediğim gurursuz birine dönüşmüştüm. Onurumu umursamadan onu bekliyor ve bana yeniden kucak açmasını istiyordum.

O haklıydı, aptalın tekiydim.

Dudaklarım titrerken bunun soğuktan mı yoksa ağlamamak için verdiğim çabadan mı olduğunu anlayamıyordum.

Ne zaman böyle gurursuz birine dönüştüğümü bilmiyordum ama yeniden eskisi gibi olmak istiyordum. Şimdi gelse ve bana sarılmak istese anında kollarımı açardım. Hatta ondan önce davranıp boynuna atlar ve onu çok özlediğimi söyler, birde özür dilerdim. Oysa ben hatamın pişmanlığını çoktan çekip özrümü dilemiştim ve hâlâ bedelini ödüyordum. Şimdi özür dilemesi gereken oydu.

Ben onun pek kıymetli belgelerine zarar vermiştim, o ise bana. Ve henüz bilmiyordum ama bunun bedeli benim ödediğim bedelden ağır olacaktı. Ben kalp kırıklığı ile cezalandırılmıştım, o kalbini kaybederek cezalandırılacaktı. Tanrı ondan kalbini, yani beni alacaktı. Ölümün soğukluğu aramıza girdiğinde kendi öfkesinin soğukluğundan tiksinecekti.

Boğazıma kadar yükselen öksürükle iki büklüm olurken elimi sızlayan karnıma attım. Organlarım düğümleniyor gibi hissediyordum. Birileri onları sıkıştırıyordu sanki. Son günlerde sık sık olduğu gibi yine uzun bir öksürük krizine tutulmuştum. Nihayet derin bir nefes alabildiğimde doğrulup kapıya döndüm. Soğuktan titreyen ve buz küpüne dönen vücudum bitkinliği yüzünden yavaş olsada birkaç dakika içinde kapıdan içeri girmiş, sıcak havanın yüzüme vurmasıyla rahatlamıştım.

Kendime işkence çektirmeyi kesmem gerekiyordu.

Başımı çocukların saklandığı tarafa çevirdiğimde arkasına gizlendikleri kolonun inceliği hepsini ele veriyordu. Onları gördüğümü farkeden çocuklar yanakları pembeleşerek kolonun arkasından çıkıp yanıma geldiler. Bugün diğer günlere nazaran daha iyi bir ruh halinde olduğum için gülümsedim.

"- Merhaba." Dedim bitkin bir sesle.

"- Merhaba arşidüşes." En büyük oğul Daniel'in sopa yutmuş gibi dimdik durarak söylediği sözler gülüşümü soldurdu.

Ruhsuz Düşes CanlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin