11.Bölüm

30 3 8
                                    

Abim Doruk'un yanından hızla geçerek içeriye girdi. Onun arkasından adım attığım da Doruk yolumu keserken bir el omzumu tuttu. Başımı çevirdiğim omzumu tutan kişiye yani Tolga'ya baktığımda gözleri Doruk'taydı. Doruk'a baktığımda sanki gözleri ile konuşmuşlardı.

"Gidelim" dedi Tolga. Omzumu onun elinden kurtararak

"Nereye?" Diye sordum.

"Senin güvende olabileceğin herhangi bi' bir yere" dedi Doruk. O esnada kapıdan çıkan Alp abim Doruk'a bir anahtar verdi.

"Malikâneye uçun annemin emri" dedi gözleri beni bulunca "Başına en ufak bir kaza dâhi gelmesin" diye devam etti. Doruk başını sallayarak anahtarın üzerindeki bir düğmeye bastı. Sol taraftaki arabalardan birinden kilit sesi çıktı ve farları yanıp söndü.

"Binin" dediğinde sesi benim alışık olduğum yumuşak tonda değildi aksine ciddi bir ton almıştı. Onu ikiletmeden arabaya doğru ilerlediğimde. Bir mermi patladı.

Boynumda hissettiğim el, yüzümü yasladığım göğüs, dizimde hissettiğim keskin acı ve burnuma dolan misk kokusu ile karışık kakao kokusu ile gözlerimi yumdum.

"Geçti. Sakin ol prenses" duyduğum sesin sahibinin Doruk olmasını isterdim ama sesin sahibi Tolga'ydı.

"Canım yanıyor" dedim sadece bunun üzerini başımı biraz geriye çekince camı delip geçen kurşun ve parçalanan cam yüzünden Tolga beni göğsüne daha sert bastırdı.

"Kıpırdanıp durma" dedi ardından belimde olan eli bollandı boynumu tutan elini de çekince kulağıma şarjörün çıkardığı ses ve mermi doldurma sesi geldi.

Bir kaç silah sesinden sonra etraf sessizleşti. Başımı kaldırıp Tolga'ya baktığımda gözleri etrafı kolaçan ediyordu.

"Etraf temiz" Doruk'un sesi ile Tolga'dan uzaklaştım. Ayağa kalkmaya çalıştım ama dizim de ki acı buna izin vermedi. Tolga yanımda çömelerek beni kucağına aldığında ona kaşlarımı çatarak baktım.

"Ne var arada sırada bir beyefendi gibi davranamam mı?" Dediğinde Doruk ile göz göze geldiler.

"Üzerime alınmadım bir piskopat bir beyefendi olamaz" dedi Doruk. Tolga arabaya doğru ilerlerken

"Beyefendi olmak istediğimi kim çıkardı?" Dedi bu esnada Tolga'nın yüzüne fazla yakın olduğum için gamzesini daha net görebiliyordum. O esnada fark ettiğim şey ile Tolga'nın yüzüne daha dikkatli baktım.

Gözünün altından elmacık kemiğinin üzerinde bir sıyrık vardı ama bu sıyrık kanlanmamıştı. Yani yeni olmuşmuştu. Yüzüne düşen bir tutam saçı üfleyerek geri atmaya çalıştı. Tekrar yüzüne düşünce bu sefer elimi uzatarak yüzüne düşen tutamı geri iterek saçını düzelttim bu esnada Tolga sadece yüzümü inceledi.

"Yuh. Bir kız Tolga'nın saçına dokundu ve Tolga tepki göstermedi" dedi Doruk arabanın arka kapısını açarak "Sen kimsin kesinlikle benim tanıdığım Tolga Erebos Royal olamaz" dedi. Tolga'nın tam ismi Tolga Erebos Royal'mıymış?

Erebos bir Yunan tanrısı değil miydi? Tolga beni arka koltuğa oturttuğu da kendisi ön koltuğa geçti. "İçinde kalmasın sor" dediğinde ona baktım bu esnada Doruk arabayı çalıştırdı.

"Erebos Yunan tanrısı değil mi? Hem Royal yabancı bir soy isim" dediğimde başını arkaya çevirerek bana baktı ve konuşmaya başladı

"İşin aslı annem Türk ama babam İngiliz. Yani öyleydi. Abim doğduğunda annem Türkçe isim istemiş babam ise mitoloji ile ilgilendiği için mitolojide ki tanrı veya tanrıça isimlerini istemiş. Orta yolu hem Türkçe bir isim hemde mitolojik bir isim seçmişler annem abim için Tuna yani gösterişli ismini seçmiş babamda Ares tanrısının seçmişti. Ares savaş tanrısı bildiğin üzere yada bilmediğin neyse. Ben doğduğumda annem Tuna ismine benzediği ve anlamı ayaklanma yada annemin seçme sebebi olan savaş miğferi anlamına gelen Tolga ismini seçti ona gücü anımsatmış. Babama da Tolga ismi piskopatlığı anımsattığı için kaosun ürettiği tanrı, karanlığın temsilcisi olarak bilinen Erebos'u seçmiş" dedi duraksadı.

TAÇSIZ PRENSES Where stories live. Discover now