Dizlerim kollarımın arasında, göğsüme dayalıyken oturduğum koltukta hala daha simsiyah ekranı olan televizyonu bomboş bakışlarla izliyordum.
Jay gittikten sonra, yaklaşık yarım saat önce yaşadığım anı atlatamıyorken, içimde dönen dejavu hissi aklımı karıştırıyordu. O gün geliyordu ister istemez aklıma..
Bu ise Jimine olan kırgınlığımı ve ismini bile anmak istemedigim piçe kızgınlığımı bir hayli yükseltiyordu.
Kaşlarımı çatmaktan artık başıma ağrı girerken derin bir soluk çekmiş sessiz ortamda sadece nefes alış verişlerim kendini belli ederken ayaklanmıştım.
Parmak uçlarımla saniyelik kapattığım göz kapaklarımı ovalarken bu durumu daha fazla düşünüp zihnimi yormamam gerektiğini bir kez daha tekrarlamıştım kendime.
Odama doğru attığım adımlar son anda aç olduğunu belli eden midemle mutfağa doğru dönerken, buzdolabının önünde bulmuştum bedenimi.
Kapağını açar açmaz içerisinde gezdirdiğim gözlerim hüsranla yerinde sönerken, geri adımlamıştım.
Canım çeken hiç bir şey yoktu dolapta. Yeni uyanmışkende ağır yemekleri -dünden kalmışları- kaldıramazdım. En iyisi dışarıda yemekti. Hem yemek yapma zahmetindende kaçmış olurdum.
Tekrar daha odama yol almışken, kapıdan girer girmez aklıma gelenle telefonuma sarılmıştım.. Gelen bildirimlere gram göz atmazken direkt rehbere girmiş tanıdık ismi aramıştım.
Madem Jimin efendi kendini affettirmek istiyordu, banada süründürmek düşerdi.
"Ahh, cidden çok kötüyüm.."
Ekranına bilmişlikle dokunduğum telefonumda salak arkadaşımın ismini bulurken aramaya geçmiş, kulağıma dayararak hat sesini duyana kadar beklemiştim. Çünkü daha arayalı saniyeler olmuşken anında yanıtlanmıştı çağrım."Alo! Taehyung, ne olduu? Bir şey mi olduu! Konuşsana Taehyung. Ya, aloooo!!"
Heyecanlı heyecanlı konuşan sesine göz devirirken alttan alttan gülmemek için savaş veriyordum. Hayır Taehyung, sakın yumuşama. Haklı taraf sensin. Biraz çıkart acısını.."Bir şey olduğu yok Jimin. Sakin ol az."
Düz bir sesle verdiğim cevaba karşın cızırtılı bir ses gelirken mal arkadaşımın yerinde duramadığını anlayabiliyordum.Şu an kesin bir oraya bir buraya gidip duruyor, oturduğu yere yüz kere oturup kalkıyordu.
"Kısa kesip kapatıyorum. Bana bir şeyler ısmarlayacaksın. Oldukça açım.. İtiraz var mıdır?"
"Yok yok! Ne itirazı, öyle bir şansım olmadığını biliyorum." İlkten çıkışmasıyla beraber sonlara doğru kısılan sesine kendi kendime gülerken sanki beni görüyormuşcasına hemen yüz ifademi eski haline getirmiş, sert bir rol takınarak cevap vermiştim. "Güzel, bir saate hazır olsan iyi edersin. Yoksa şansın gittikçe azalır. Ayrıca mekanı biliyorsun."
Karşıdan gelecek olan cevabı beklemeden aramayı sonlandırmış, bir hayli hızla telefonumu kenara atarak gardrobuma adımlamıştım. Eh, biraz yer edindiğim koltuğun tadını çıkarmam gerekti.
_____Kollarımı göğsümde birleştirerek tek oturduğum masada sinirli sinirli bacağımı titretirken, bulunduğum mekânın girişinde gezdiriyordum bakışlarımı.
Bu gerizekalı, ultra aptal Jimin her zamanki gibi gideceği yere, buraya geç kalmıştı!
Üstelik, aramız biraz buzlaşmışken beni bekletmesi ayrı saçma bir konuydu.Kendi kendime göz devirirken ellerimi hırsla saçlarıma geçirip arkaya itmiş, bilmem kaçıncı kez daha telefonumdan saati kontrol etmiştim.
Bu sırada, saniyeler önce delici bakışlarımı gönderdiğim kapının zili oynarken, yeni bir müşterinin geldiğini belli eden sesiyle dikkatimi tekrar daha oraya vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
comptive | taekook
Fanfiction'Bilinmeyen numara. Diyorum ki, o güzel kalçalarını biraz daha camının önünde sallaya sallaya odada tur atarsan boxer denen bir şey kalmaz üstünde. Yarı çıplaksın. Ya perdeyi çek, ya üstünü giyin ya da ben seni fena yapacağım ;)' •Taekook• Seme Jk...